ANNEME SÖZ VERDİM
ANNEME SÖZ VERDİM
Hazreti Gavsu'l Azam’ın huzurunda eşkıyanın tövbe edişi hakkındadır.
Şeyh Muhammed b. Kaı'd el-Evani anlatıyor:
“Şeyhin yanında idim, ona birçok mesele sordum. Bir defasında da şunu sordum kendilerine:
-“İşini ne üzerine tesis ettin?" cevap verdiler:
-“Doğruluk üzerine. Hayatımda hiç yalan söylemedim. Çocukluğumda, okul çağımda dahi yalan söylemedim. Küçüklüğümde bir Arefe günü sığır gütmeye gitmiştim. Sığır bana dönerek; 'sen bunun için yaratılmadın ey Abdulkadir!' dedi. Hemen korku ve dehşet içinde eve döndüm. Evin damına çıktım. İnsanları arafatta vakfede gördüm. Hemen anneme koştum ve dedim ki; anne beni Allah (Celle Celalühü)’a bağışla. Bağdat’a gitmeme izin ver. Orada ilim tahsil etmek ve salih kişileri ziyaret etmek istiyorum. Annem sebebini sorunca durumu kendilerine anlattım. Ağladı ve kalkıp babamdan kendisine miras kalan 80 dinarı getirdi. Kırkını kardeşime ayırdı. Kalan kırkını da koltuğumun altına dikti. Bana doğruluktan ayrılmayacağıma dair öğüt verdikten sonra izin verdi ve
-“Haydi oğlum! Allah yolunu acık etsin. Yüzünü bir daha görmek bana nasip olmayacak” deyip beni gözyaşları içinde uğurladı. Küçük bir kafile ile Bağdat yoluna koyuldum. Hemedan'ı geçince, aniden altmış atlı eşkıya çıkıverdi. Kafileye saldırdılar. Bana ilişmediler. Biri beni alıp onlardan kaçırdı. Fakat bana sordu;
- ‘Ey fakir yanında ne kadar para var? Ben;
- "Kırk dinar” dedim.
-"Nerende o para?” dedi.
- “İşte şuracıkta, koltuğumun altında saklı duruyor” diye cevap verince bana inanmadı. Kendisiyle alay ettiğimi sanarak yanımdan uzaklaştı. Sonra diğer biri yakaladı beni, ilk defa soran gibi sordu. Ve ben de; ilk seferinde olduğu gibi cevap verdim. Sonra her ikisi beni önlerine katarak eşkıya başına götürdüler. Ona kendilerine nasıl cevap verdiğimi anlattılar. Bunun üzerine eşkıya başı;
-“Getirin, ben onu konuşturmasını bilirim.” Nihayet beni yanına iyice yaklaştırdıktan sonra;
- Nerede paran?” diye sordu.
-“İşte şuracıkta, koltuğumun altında” dedim. Bunun üzerine yakamı yırttı ve parayı aldı. Hakikaten dediğim gibi kırk dinar parayı hilafsız görünce hayret etti ve sordu:
-“Seni bu doğruluğa sevk eden sebep nedir?"
-“Annem benden hiç yalan söylemeyeceğime dair söz almıştır. Ben de ona verdiğim sözde duruyor, o canım anneme hiç ihanet etmiyorum. Ölsem de ona verdiğim sözden asla vazgeçmeyeceğim" dedim. Benim bu kesin ve kesin olduğu kadar da samimi olan cevabımı duyunca adam,
-"Ben bunca yıl haydutluk yapıp Allah (Celle Celalühü)’ın ahdini bozuyorum".
-Nâhak (haksız) yere halkın yolunu kesip soyuyor ve paralarını alıyorum. Benim halim indallah’da (Allah (Celle Celalühü) katında) nice olacak?" deyip tövbekâr oldu. Onun o samimi halini gören diğer çete mensupları; “Sen başımızsın, sen bizden daha iyi bilirsin, madem tevbe ettin, yaptıklarına pişman oldun, biz de tevbe ediyor yaptıklarımıza pişman oluyoruz” dediler. Ve kafileden aldıklarını bir bir sahiplerine teslim ettiler.
İşte huzurumda Allah (Celle Celalühü)’a boyun eğip ilk defa onlar tevbe ettiler.