“Bu gece hiç vakit kaybetmeden Kerh'in harabelerine git. Beşinci tepede oturup, yerde; “Bismillah, şeyh Abdulkadir’in niyetine, diyerek bir daire çiz. İyice karanlık basınca oradan çeşitli kılıktaki cinler sana görünüp geçecekler. Seher vakti olunca büyük bir debdebe ve tantana içinde onların kralları beraberinde birçok cin olduğu halde gelecek. Sana ne istediğini soracak. Ona, beni Abdulkadir gönderdi, diyerek kızının durumunu anlatırsın."
Bu tavsiye üzerine dediği yere gittim, bana tembih ettiklerini bir bir yaptım... İyice karanlık basınca baktım ki; korkunç manzaralı cinler bölük bölük gelmeye başladılar, fakat çizmiş olduğum daireden içeri giremedikleri için bana yaklaşamadılar. Neden sonra kralları büyük bir debdebe ve tantana içinde geldi ve “Ne istiyorsun söyle bakalım ?" dedi. Beni sana şeyh Abdulkadir gönderdi, dedim. Abdulkadir’in ismini duyunca hemen attan indi, yeri öptü. Yanındakilerle birlikte dairenin dışında oturdu ve sordu;
“Söyle bakalım benimle ne işin var?" dedi. Kendisine başımdan geçenleri anlatınca hemen yanındakilere;
-“Bunu hanginiz yaptı? Bunu kim yaptı?” diye çıkıştı.
-“Bilmiyoruz kimin yaptığını.” dediler.
-“Mutlaka biriniz yapmıştır bu işi!” diye bağırınca, “Mârid” adında bir cin, kızı yanına alarak meydana çıktı. “İşte ben kaçırdım kızı” dedi.
-“Neden yaptın ey “Marid” bu işi?” dedi.
-“Kız gayet güzeldi. Güzelliğine dayanamayıp ona aşık oldum da onun için kaçırdım, dedi. Bunun üzerine hemen;
-“Vurun şunun boynunu!" dedi ve bana kızımı teslim etti. Kendisine;
-“Bugüne kadar, senin gibi Abdulkadir’in emrine candan imtisal eden birini görmedim, deyince;
-“Bu nasıl olmasın ki; O, her gece evinden bakar, cinleri seyreder, cinler onu görünce korkularından sağa sola kaçışırlar. Allah (Celle Celalühü) sevdiği bir kulun emrine insanlardan ve cinlerden birçoklarını verir...” diye mukabele etti.