• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/pages/Abdülkadir-Geylani-Derneği/449321835176851
  • https://twitter.com/KADRDERV
SİTE MENÜSÜ
GÖRÜNTÜLÜ MEALLİ KUR'AN-I KERİM HATMİ ŞERİFİ
NAMAZ VAKİTLERİ
Site Haritası
GAVS-ÜL A'ZÂM ABDÜLKÂDİR GEYLÂNÎ (KS) MENKIBELERİ

  

MENKIBELER

 

MENKIBE 1:  

İKİ AYAĞIM BOYNUNUN
ÜZERİNDEDİR

Bu menkıbe Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.s)'nın Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretleri (k.s.)'nin omzuna ayağını koyması hakkındadır.

Cevahiru-l Galaid’in sahibi, “Mecmua'l Fezail” adlı eserden naklederek şöyle dedi; “Allah (Celle Celalühü) onların hepsinden razı olsun. Sofilerin şeyhlerinden işittim ki; seyyidimiz şeyh Seyyid Abdülkadir Geylani Gavsu'l Azam’dır. Çünkü her ne vakit Gavs kelimesi anılsa, maksat Seyyid Abdülkadir Geylani olur. Çünkü ona Hakk tarafından Gavs diye hitab olundu. Risale-i Gavsiye’de de böyle zikredilir.
 
"Seyyid Abdülkadir Geylani, miraç gecesinde Peygamber Efendimizi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i gördü.
 
Bu mübarek gecede, “Velayeti Muhammediye makamı” ve “Mahbubluk Veraseti Hilati” ile şereflendi. Allah (Celle Celalühü) ondan razı olsun. Seyyid Abdülkadir Geylani’den nakledildiğine göre; “Dedem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) miraca çıktığında, Sidretul müntehaya ulaşınca, Cebrail (Aleyhisselam) durdu ve;
 
- “Ya Muhammed! Bir parmak ucu geçersem yanarım" dedi. Allah (Celle Celalühü) insanların ve cinlerin seyyidinden istifade etmem için benim ruhumu o makama gönderdi. O’na ve O’nun aline ve ashabına salat ve selam olsun. Onunla şereflendim ve ben büyük nimetlere kavuştum. Yüksek verasete ve hilafete eriştim. Burağın yerine geçtim. Hatta dedem Rasulullah sırtıma bindi. “Kabe Kavseyn” makamına ulaşana kadar dizginlerim elindeydi. Ve;

 

Ey oğlum, ey gözümün nuru! Benim bu iki ayağım senin boynunda, senin ayakların ise, Allahü Teala'nın bütün velilerinin boynundadır” buyurdu."

 

 

MENKIBE 2:

BOYNUNU UZATANLAR

Şafii ulemasının meşhurlarından olan ibn Hacer el-Heytemi el-Mekki, meşhur el-Feteva-i el-Hadisiyye adlı eserinde şunları yazmaktadır:


Şeyh Abdulkadir mecliste vaaz verirken, “Bu ayaklarım Allah Teala'nın bütün velilerinin omuzları üzerindedir” demiştir. O an insanların evliyalarının hepsi, bazılarının dediğine göre cinlerin evliyalarının da hepsi, başlarını öne eğerek ona boyun eğdiler ve Seyyid Abdulkadir Geylani’nin söylediklerini kabul ettiler. Ancak İsbahanlı bir adam kabul etmedi. Bundan dolayı velayet hali ondan alındı.

O anda boynunu uzatanlardan bazıları şunlardır; Ebu'n Necip es-Sühreverdi, boynunu uzatarak "Başım üzerine, başım üzerine" dedi.

Ahmed er-Rufai, ona neden boynunu eğdiğini sordular da, O şu cevabı verdi;
"Şeyh Abdulkadir, “ayağım her velinin boynundadır” diyor."

Ebu Medyen el-Mağribi; “Evet ben Mağrib’te ona boynunu uzatanlardan biriyim” dedi ve ilave etti:“Allah'ım seni ve meleklerini o sözü duyduğuma ve itaat ettiğime dair şahit gösteririm.”

Abdurrahim el-Konevi de boynunu uzatanlardandır. Ona neden böyle yaptığını sorduklarında şu cevabı verir;
“Seyyid Abdülkadir Geylani, ayağım her velinin boynundadır” diyor.

Bizim zikrettiğimiz ve zikretmediğimiz ariflerin çoğu; “Seyyid Abdülkadir Geylani bu sözü söylemişse ancak kutbuyetini ilan etmek için emirle söylemiştir” derler ve hiç kimsenin muhalefet etmeye gücü olmadı. Bilakis bu olay çok kişiden pek çok senetlerle geldi.

Seyyid Abdulkadir Geylani daha doğmadan yüz sene kadar önce şöyle haber verdiler; İleride acem bölgesinde büyük derecesi olan biri doğacak ve; “Ayaklarım Allah'u Teala'nın bütün velilerinin hepsinin omuzlan üzerindedir” diyecek ve onun zamanındaki evliyalar, onun ayaklarının altına girecek.

 

 

MENKIBE 3:   

ALLAH DOSTLARINA KARŞI EDEP 

 

Bu menkıbe, Allah (Celle Celalühü) dostuna edepsizlik yapan kişinin imansız gitmesi hakkındadır. Bu çok garip bir mesele değildir. Allah (Celle Celalühü) dostları yeryüzünün kandilleri gibidir. Bu kandiller bütün insanların istifade ettikleri nurlardır. Bu nur ise kaynağını kutlu bir silsile ile Allah (Celle Celalühü)'tan almaktadır.
 
Kendi zamanında Şafiilerin imamı olan Ebu Sai'd Abdullah anlatıyor:

 

İlim öğrenmek için Bağdat’a girdim. İbn Sağa ile karşılaştım. Nizamiye medresesinde ilim tahsil ederken onunla yoldaş oldum. Onunla salih kişileri ziyaret ederdik. Bağdat’ta kendisine Gavs diye hitab edilen, istediğinde ortaya çıkan, istediğinde kaybolan bir zat vardı. Ben, İbn Saka ve Şeyh Abdulkadir Geylani, o zatı ziyaret etmeye niyet ettik. Şeyh Abdulkadir Geylani o zaman gençti. İbni Sağa:

-“Ona cevabını bilemeyeceği bir soru soracağım” dedi. Ben ise;

-“Ona bir soru soracağım ve soru hakkında ne diyeceğini bekleyeceğim” dedim. Şeyh Abdulkadir ise şöyle dedi;

“Ona (onu rencide etmek için) bir şey sormaktan Allah (Celle Celalühü) korusun. Ben onun önünde bakışının bereketini beklerim” dedi.

Ve onun yanına girdik. Ancak bir müddet sonra onu görebildik. Yanına gittiğimiz şeyh, Ibni Sağa’ya öfkeli olarak baktı ve şöyle dedi;

-“Yazık sana ya Ibni Sağa. Bana cevabını bilemeyeceğim bir soru mu soracaksın? Sorun şu, cevabı da şudur. Sende küfrün ateşinin alevlendiğini görüyorum.” Sonra bana bakarak dedi ki;

-“Ya Abdullah! Bana bir soru sorup, ne diyeceğime mi bakacaktın? Sorun şu cevabın da şudur; kötü edebinden dolayı dünya kulak memelerine kadar seni yutacaktır.” Sonra şeyh Abdulkadir’e baktı, ona yaklaştı ve ikramda bulundu ve dedi ki;

-“Ya Abdulkadir! Güzel edebin sebebiyle Allah (Celle Celalühü)’ı ve Resulünü razı ettin. Sanki seni kürsünün üzerine çıkıp, cemaate sohbet ettiğini ve; “Bu ayaklarım Allah (Celle Celalühü)’ın bütün velilerinin omuzlan üzerindedir” 
dediğini, vaktindeki bütün evliyaların senin büyüklüğünden dolayı boyunlarını uzattıklarını görüyorum” dedi. Sonra kayboldu. Artık onu göremedik.

Şeyh Abdulkadir’e gelince onda Allahü Teala’ya yakınlık alametleri zuhur etti, bunda kimsenin şüphesi olmadı. Ve şeyh Abdulkadir; “Ayaklarım Allahü Teala'nın velilerinin hepsinin omuzları üzerindedir” dedi. Onun zamanındaki bütün veliler bu sözü kabul ettiler.

Ama İbn-i Saka’ya gelince, şer’i ilimlerle meşgul oldu. Hatta zamanındaki birçok ilim ehlinden üstün oldu. Bütün ilimlerde onunla münazara edenleri yenmekle meşhur oldu.

Fasih bir lisanı ve hoş bir üslubu vardı. Bundan dolayı halife ona yakın oldu ve onu Rum kralına elçi olarak yolladı. Kralın onu ilim ve fesahat sahibi olarak görmesi hoşuna gitti. Kral papazları ve Hıristiyan bilginlerini topladı. Ve İbni Sağa onlarla münazara etti. Deliller getirerek onları yendi ve aciz bıraktı. Bu sebeple kralın yanında derecesi çok olur ve fitnesi fazlalaşır. Kralın kızını görür ve aşık olur. Kraldan kızıyla kendisini evlendirmesini ister.

Kral; 'Tamam, ancak Hıristiyan olursan evlendiririm.' der. İbn-i Sağa Hıristiyan olur ve kralın kızıyla evlenir. İbn-i Sağa bir müddet sonra hastalanınca onu sokağa atarlar, insanlardan yiyecek dilenir, fakat kimse ona icabet etmez. İbn-i Sağa üzüntülü ve kederliydi. Hatta onu tanıyan birisi ona uğrar ve nedir bu halin der. İbn-i Sağa cevaben, sebebini biliyorsun. Fitne beni bu hale getirdi. Bu kişi İbni Sağa’ya Kur'an'dan ezberinde bir şey var mı? Diye sorar. O:

-“Ne gezer, sadece;

رُّبَمَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْ كَانُواْ مُسْلِمِينَ

“İnkar edenler, zaman zaman keşke biz de Müslüman olsaydık diye arzu ederler” (Hicr, 2) ayetinden başka hiçbir ayet aklımda kalmadı” dedi.

Sonra bir gün ona uğradım, can çekişiyordu. Onu kıbleye çevirdim, o ise doğuya döndü. Ben kıbleye çevirdim, o doğuya döndü; ta ki ruhu çıkana kadar. Yüzü doğuya dönük olarak ruhu çıktı.

Ruhu çıkarken Gavs'ın sozünu tekrar ediyordu ve biliyordu ki; başına gelenler onun sebebiyleydi. Ebu Said Abdullah der ki; bana gelince Dımaşk'a (Şam) gittim. Sultan Salih Nureddin beni zorla vakıfların yöneticiliğine atadı. Ben de kabul ettim. Ve tamamen dünyaya yöneldim. Gavs'ın bizim hakkımızda söylediği sözler doğru çıktı.

Öyleyse ey kardeşler!

Şafii mezhebinin büyük imamlarından olan İbn Hacer el-Heytemi’nin naklettiği ve mütevatir olduğunu söylediği bu kıssadan ibretler alınız. Allah (Celle Celalühü) dostları olan evliyalara, alimlere ve şalih kişilere dil uzatmaktan, onları haksız ithamlarla tenkit etmekten sakının. Onların hak etmediği cümleleri söyleyerek kalplerini kırmayın.

Biliniz ki; Allah (Celle Celalühü) dostlarının kalpleri çok narindir. Onlar incinmeye gelmezler. Onları incitmeye çalışanlar, bizatihi kendileri incinirler. Çünkü onların okları zehirlidir. Nitekim yukarıda örneklerini gördük.
Salihlerin duası Allah (Celle Celalühü) katında çok değerlidir. Yüce Allah (Celle Celalühü) onların ellerini boş döndürmez. Onlara sataşıp da kendi helakini arayan günahkar kişilerden olmayasınız. Öyleyse sürekli hayır dualarını almaya çalışarak, onlar hakkında hayırdan başka şeyler düşünmeyin. Zira bu konuda şeytan sürekli atak halindedir. Her an ayaklarınızı kaydırabilir. Nefsinizi bir an ele geçirir de dünya ve ahirette pişman olacağınız nice işleri yaptırır.

 

MENKIBE 4:

ALLAH'IN İZNİYLE KALK!
 
Bu menkıbe Seyyid Abdülkadir Geylani Hazretleri'nin bir ölüyü diriltmesi hakkındadır.

“Esraru't Talibin adlı eserde şöyle anlatılmıştır; Gavsu'l Azam bir gün bir mahalleden geçerken Müslüman biriyle Hıristiyan birinin tartıştığını gördü. İkisinin neden dolayı mücadele ettiklerini sordu. Müslüman olan dedi ki;

-Bu Hıristiyan; “Bizim peygamberimiz, sizin peygamberinizden daha üstündür” diyor, ben de hayır, bizim peygamberimiz sizin peygamberinizden daha üstün diyorum. Gavsu'l Azam, Hıristiyan olana dedi ki;

-Sizin nebiniz İsa (Aleyhisselam)’ın bizim nebimiz Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den daha üstün olduğunu hangi delil ile ispat ediyorsun? Hıristiyan şöyle cevap verdi;

-Bizim nebimiz ölüleri diriltirdi. Gavsu'l Azam da dedi ki;

-Ben nebi değilim. Muhammed (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)’e tabi olanlardanım. Şayet ölüyü diriltirsem bizim nebimiz Muhammed Mustafa'ya iman eder misin?Hıristiyan;

-Evet dedi. Gavsu'l Azam dedi ki;

-“Bana çürümüş, eski bir kabir göster, bizim nebimiz Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in üstünlüğünü göreceksin” dedi. Bunun üzerine Hıristiyan olan, Gavsu'l Azam'a çok eski bir kabir gösterdi. Gavsu'l Azam Hıristiyan'a dedi ki:

Sizin nebiniz ölüyü diriltirken hangi kelam ile hitapta bulunurdu? Hıristiyan cevaben dedi ki; bizim nebimiz ölüye; “Allah'ın izniyle kalk” derdi. Gavsu'l Azam Hıristiyan’a:

-“Bu kabrin sahibi dünyada iken şarkıcı idi. İstersen onu şarkı söylüyor olduğu halde dirilteyim” dedi. Hıristiyan da

-Tamam, dedi. Gavsu'l Azam kabre yöneldi ve:

-“Allah'ın izniyle kalk” dedi. Kabir yarıldı, ölü diri olarak, şarkı söyleyerek kalktı.

Hıristiyan bu kerameti ve bizim nebimiz Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in üstünlüğünü görünce, Gavsu'l Azam'ın vesilesiyle Müslüman oldu. Allah’u Teala onun bereketi sebebiyle ondan ve bizden razı olsun.

  

MENKIBE 5: 

BU KADARCIK LATİFEMDEN KALBİN
İNCİNMESİN 

 

Bu menkıbe Hazreti Gavsu'l Azam’ın denizde boğulan çocuğun, geri döndürülmesine vesile olması hakkındadır.

“Hakikatu'l Hakaik” adlı risalede şöyle anlatılmıştır:

Çocuğu denizde boğulan bir kadın, Hazreti Gavsu'l Azam'ın yanına gelir ve:

-“Benim çocuğum denizde boğuldu, kesin inancım var ki; çocuğumu canlı olarak bana döndürmeye senin gücün yeter”der. Hazreti Gavsu'l Azam;

-“Şimdi evine git, Allah (Celle Celalühü)’ın izni ve ihsanıyla oğlunu evde bulacaksın” diyerek cevap verir. Kadın eve gitti fakat oğlunu bulamadı. Kadın ikinci kere geldi ve yalvardı. Hazreti Gavsu'l Azam kadına;

-“Tekrar eve git, çocuğunu evinde bulacaksın” dedi. Kadın eve gitti fakat çocuğu yine bulamadı. Kadın üçüncü kere ağlayıp yalvarma ile Hazreti Gavs'a geldi. Hazreti Gavsu'l Azam boynunu eğip murakabeye daldı. Sonra başını kaldırdı ve;

“Evine git, çocuğunu evde bulacaksın” dedi. Kadın eve gitti ve çocuğunu evde buldu.

Hazreti Gavsu'l Azam Mahbubluk makamından niyazını şöyle arz etti;

-Ey Rabbim! Beni o kadının yanında niçin mahcup ettin?Bunun üzerine her şeyin sahibi ve hiçbir karşılık beklemeksizin veren Yüce Allah (Celle Celalühü) tarafından Hazreti Gavs'a şu hitap geldi.

-“Senin o kadına söylediğin andaki kelamın doğrudur. İlk niyazında melekler o çocuğun ayrılmış olan cüzlerini bir araya getirdi. İkinci niyazında onu dirilttim. Üçüncüsünde onu denizden çıkarıp o kadının evine ulaştırdım.” Hazreti Gavsu'l Azam niyazda bulundu;

-“Ey Rabbim! Bütün alemleri ve içindekileri “ol” emriyle yarattın. Kıyamet gününde de insanların bütün cüzlerini bir anda toplayıp haşr edeceksin. Bir cesedin cüzlerini toplayıp ona hayat vermek, senin yüce katında hiçbir şeydir. Bu geciktirmenin hikmeti nedir?” Kadir olan Rabbu'l aleminden hitap geldi;

-“Bu kadarcık latifemden kalbin incinmesin ya Abdulkadir! İstediğini iste sana veririz.” Gavsu'l Azam yüzünü toprağa koyarak yalvardı ve dedi ki;

-“Ya Rabbi, ben bir yaratılanım. Bana layık olan isteme yaratılmışlığıma göredir. Sen ise yaratıcısın. Sana layık olan verme azametine ve yaratıcılığına göredir.” Ve Gavsu'l Azam’a şu hitap geldi;

-“Seni Cuma günü gören herkes mukarreb veli olur ve toprağa bakarsan altın olur.” Gavsu'l Azam dedi ki;

-“Aciz hakkımda inayet buyurulan bu yüksek mertebelerden daha üstün olan Ahmedî velayet rütbesini ihsan buyur ki; bu dünyadan göçünce dahi, velayetim son bulmasın. Kerametlerimin eseri devam etsin.” Bunun üzerine şöyle buyuruldu;

-“Ey Abdulkadir! Evliyamdan hiçbirine vermediğım bir özelliği sana lütfettim. Senin velayet isimlerini kim anarsa sevap kazanacak ve sonsuz feyizlere erecektir."

 

 

MENKIBE 6:

 MAHBUB VE MATLUB

 

Bu menkıbe, Hazreti Gavsu'l Azam'ın ölüm meleğinîn elinden ruhları kurtarması hakkındadır.

Seyyid, büyük şeyh, Ebu Abbas Ahmed er-Rufai’den rivayet edildiğine göre, Seyyid Ahmed er-Rufai şöyle anlattı:

 

“Gavsu'l Azam Seyyid Abdulkadir Geylani'nin hizmetçilerinden biri vefat etti.

Hizmetçinin zevcesi, Gavsu'l Azam’a gelerek yalvarıp ilticada bulundu ve kocasının hayata dönmesini istedi. Gavsu'l Azam murakabeye dalar, batın aleminde ölüm meleğinin kabzedilmiş ruhlarla beraber semaya yükseldiğini görür. Gavsu'l Azam ölüm meleğine;

-“Ey ölüm meleği! Dur ve falanca hizmetçimin ruhunu bana ver” dedi. Hizmetçinin ismini de söyler. Ölüm meleği:

-“Ben bu ruhları ilahımın emriyle kabzettim ve o ruhları, O’nun azamet kapısına göturüyorum. Rabbimin emriyle kabzettiğim ruhu sana teslim etmem mümkün mü?” Bunun üzerine Hazreti Gavsu'l Azam, ölüm meleğine hizmetçisinin ruhunu geri vermesini tekrarladı. Ölüm meleği ruhu vermeme konusunda direndi. Hazreti Gavsu'l Azam, maşukiyet makamının verdiği kuvvetle, ölüm meleğinin elindeki, o gün kabzettiği ruhların içinde bulunduğu zembil suretindeki zarfı, ölüm meleğinin elinden çekti aldı. Ruhlar dağıldı ve bedenlerine geri döndü. Azrail (Aleyhisselam), Allah’u Teala’ya münacatta bulunur ve;

-“Ya Rabbi! Senin velin, mahbubun Abdulkadir ve benim aramda geçeni sen daha iyi bilirsin. Mahbubun Abdulkadir velayet kuvvetiyle bugün kabzettiğim ruhları benden aldı.” Allah (Celle Celalühü), Azrail (Aleyhisselam)’a şu hitapta bulundu:

-“Ey ölüm meleği! Gavsu'l Azam benim mahbubum ve matlubumdur. Hizmetçisinin ruhunu ona niçin vermedin? Bir ruh sebebiyle kabzettiğin ruhların hepsi gitti.” O vakit Azrail (Aleyhisselam), nedamet duydu.

 

 MENKIBE 7:

 ALLAH'IN KUDRETİ 

Bu menkıbe, Gavsu'l Azam'ın kız çocuğunu erkek çocuğuna çevirmesi hakkındadır. Değerli okuyucular bu menkıbe sakın garip bir menkıbe olarak gelmesin. İnsanların anne karnında cinsiyetlerini belirleyen temel etken, Allah (Celle Celalühü)’ın sonsuz kudretidir. Bu kudret her zaman her şeye kadir olan tektir. Zaman zaman bizlerin anormal olarak algıladığı işleri gerçekleştirebilir. Tıpkı Hazreti Musa’nın asası gibi. Hazreti İsa'nın eliyle şifa bulan çaresizler gibi. Sevgili Peygamberimiz'in elinde şehadet getiren taş gibi... Elinin değdiği yemeklerin bereketlenmesi gibi. İşte sonsuz kudretin sahibi bir şeye ol dediğinde olmaması mümkün müdür? Asla mümkün değildir. İşte burada bu kudret, sevgili bir mahbub kulun vesilesiyle ortaya çıkıyor.

Eş-şeyh Muhammed Sadık el-Kadiri eş-Şihabi es-Sadi anlatıyor;

Şeyhim, şeyh Davud el-Kadiri’den işittim. O dedi ki; bir adam Gavsu'l Azam’ın yanına gelerek:

- ‘Bu büyük kapı, ihtiyaçların yönü (Allah (Celle Celalühü)’tan istenmesinde vesile olan ve kurtuluşun merkezidir. Ben de o kapıya yöneliyorum. Ve bir erkek çocuk istiyorum” der. Gavsul Azam:

-“Allah’u Teâlâdan sana istediğini vermesini talepte bulundum. İstediğini sana verecek dedi.” Adam, Hazreti Gavsu'l Azam’ın meclisinde, Gavs'ın huzurunda her gün bulundu. Mutlak kudret sahibi olan Allah’u Teala'nın hikmetiyle adamın bir kız çocuğu doğdu. Adam kız çocuğunu alarak Gavsu'l Azam'a getirir ve:

-“Bizim konuşmamız erkek çocuğuydu, bu ise kız çocuğudur” der. Gavsu'l Azam adama:

“Onu sar ve eve götür. Gayb örtüsünün arkasından neyin zuhur edeceğini göreceksin” der. Adam, kız çocuğunu sarar, alır ve evine götürür. Örtüyü açtığında Allah’u Teala'nın kudretiyle kız çocuğunun erkek çocuğuna dönüştüğünü görür.

 

MENKIBE 8:

SENİN MÜRİDİNİ DÜNYA VE AHİRET
 
ATEŞİYLE YAKMAYACAĞIM
 
Sekizinci menkıbe, Hazreti Gavsu'l Azam’ın müridini dünya ve ahiret ateşinden kurtarması hakkındadır. Kadı İmadi ulvi b. Nizameddin şöyle anlatmıştır:
 
Burhaniyur beldesinde zengin, ateşe tapan ve komşum olan bir adam vardı. Hazreti Gavsu'l Azam'a olan inancı tamdı. Her sene çok çeşitli yemekler yapar, faziletli kişileri, ileri gelenleri ve fakirleri çağırıp yedirirdi. Mumlar yakıp oturma yerini türlü süslerle ve kokularla güzelleştirirdi. Ve bütün bunların hepsini Hazreti Gavs'a olan muhabbetinden yapıyordu. Hintli olan bu adam vefat edince yakmak için onu malum yerlerine aldılar. Çok odun toplayıp üzerine bol yağ döktüler, adamı odunların ortasına koyup tutuşturdular. Ne var ki Allah’u Teala'nın kudretiyle ateş ne adama ne de adamın vücudundaki bir kıla tesir etmedi. Hintliler bu duruma şahit olduklarında dedikodu etmeye başladılar ve (batıl inançlarına göre) kendilerini ateşten (ateşin onları cezalandırmasından) kurtarmak için onu nehre atmayı kararlaştırdılar.
 

Onu suya atmalarından sonra, evliyadan bir zat rüyasında Hazreti Gavsu'l Azam’ı görür. Gavsu'l Azam ona falanca Hintlinin manevi evlatlarından olduğunu, Ehlullahın yanında isminin Sadullah olduğunu haber verir ve; "Onu al, yıka ve cenaze namazını kılıp defnet. Muhakkak Allahu Teâlâ bana, 'senin müridini dünya ve ahiret ateşiyle yakmayacağım ve dünyada ömürlerini güzel bir sonla neticelendireceğim' der.” Daimi olan bu nimetten dolayı Allahü Teala’ya hamd olsun. 

 

MENKIBE 9:

ŞAH-I NAKŞİBENDİ 

Hazreti Şahı Nakşıbendi (Kuddise Sirruhu)’nin hazreti Gavsu'l Azam Seyyid Abdulkadir Geylani (Kuddise Sirruhu)’tan faydalanmaları ve Hazreti Şaha, niçin “Şahı Nakşibendi’ denildiği hakkındadır.

Şeyh Arifibillâh Abdullah Belhî, “Havariu'l Ahbab fî Marifetil Aktab” adlı kitabın 25. babında;"Kutbu-l ibad, Gavsul bilad, havace behau-l halki ve-l hakikati veddin Muhammed b. Muhammed Nakşibendî (Kuddise Sirruhu)” bahsinde anlatıyor:

Havaceği Sermest (Kuddise Sı'rruhu) ağzından işittim ki; Buhara'da oturan kâmil şeyhlerden işittiğini şöyle anlatmıştır:

Hazreti Gavsu'l Azam bir gün yüksek bir yerde cemaatle beraberken Buhara tarafına yöneldi ve seçkin olanın kokusunu koklayıp buyurdu ki; ‘Vefatımdan 157 sene sonra Bahaeddin Muhammed Nakşibendî isminde Muhammedi meşrepte, kalenderi bir zat dünyaya gelecek ve velayetimin özellikleriyle kemal bulacak” Hazreti Gavsu'l Azam’ın dediği gibi de oldu. Anlatılır ki; Hazreti Şahı Nakşibendî (Kuddıse Sirruhu), Şeyh Seyyid Emir Külal (Kuddıse Sirruhu)’a bağlanınca, Seyyid emir Külal, kendisine Allah (Celle Celalühü)'ın zikriyle meşgul olmasını emretti. Ancak, şahı Nakşibendî (Kuddise Sırruhu), kalbinde ismi azamın nakşı bir türlü mümkün olmadı. Bu yüzden şahı Nakşibendî’de tam bir kabz (derin bir darlık) meydana geldi. Kırlara çıktı. Hızır (Aleyhisselam)'ın ona doğru geldiğini gördü. Ona yönelip selam verdi.

Hızır (Aleyhisselam), ona;

-“Ey Bahauddin sana Gavsu'l Azam’a yönelmeni tembihlerim. Onun bereketiyle hemen feyiz bulursun.

Şahı Nakşibendî (Kuddise Sirruhu), o gece rüyasında insanların ve cinlerin Gavsı Abdulkadir Geylani (Kuddise Sirruhu)’yi görür. Hazreti Gavsu'l Azam eliyle şahı Nakşibendî (Kuddise Sirruhu)’nin göğsüne işaret ederek, sırrıyla onun batınına ismi Azam'ı nakşeder. Zira beş parmak, Allah (Celle Celalühü)’ın ismi Azam'ının yazılışına benzer. Ve Hazreti Şah, kalbinde Allah (Celle Celalühü)’ın isminin yazıldığını görür. Şahı Nakşibendi (Kuddise Sirruhu)’nin diyarında bu olay meşhur olunca kendisine bu husus sual edildi. Hazreti Şah şöyle dedi;

Bu, Gavsı Azam’ın bana ihsanda bulunduğu gecedeki feyizlerden ve yardımlardan biridir. O geceden sonra önceki halime nispeten halimde fazlalık gördüm. Şahı Nakşibendî (Kuddise Sirruhu)'nn bu isimle meşhur olması Hazreti Gavsu'l Azam’ın ismi Azam'ı onun kalbine nakşetmesinden dolayıdır.

Bu nakış, Hazreti Şahın hizbine (özel dua) devam eden isteklilerin de kalplerine yazılır. Şahı Nakşibendi (Kuddise Sirruhu)’den, Hazreti Gavsu'l Azam’ın; “Ayaklarım bütün evliyaların omuzları üzerindedir sözü hakkında ne dersiniz?" diye sordular. Şahı Nakşibendî (Kuddise Sirruhu), cevaben şöyle dedi: “Hazreti Gavsu'l Azam’ın ayakları benim gözüm ve basiretim üzerine olsun”.

Şahı Nakşibendi (Kuddise Sirruhu), Hazreti Gavsu'l Azam hakkında şu şiiri söylemiştir:

İki alemin padişahı Şah Abdulkadir’dir.
Ademoğlunun serveri şah Abdulkadir'dir.
Güneş, ay, arş kürsi, kalem, kalplerin

Nuru hep şah Abdulkadir’dir.

 

SONRAKİ SAYFA



  
31671 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Üyelik Girişi
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi5
Bugün Toplam303
Toplam Ziyaret1337877
Hava Durumu
Saat
Takvim