• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/pages/Abdülkadir-Geylani-Derneği/449321835176851
  • https://twitter.com/KADRDERV
SİTE MENÜSÜ
GÖRÜNTÜLÜ MEALLİ KUR'AN-I KERİM HATMİ ŞERİFİ
NAMAZ VAKİTLERİ
Site Haritası

İMAM MUHAMMED CEVAD TAKİ r.a.

İMAM MUHAMMED CEVÂD TAKİ (r.a.)

Oniki imâmın dokuzuncusu, tanınmış büyük velîlerden. Künyesi, Ebû Câfer, ismi Muhammed Cevâd bin Ali bin Mûsâ Kâzım bin Câfer-i Sâdık bin Muhammed Bâkır bin Zeynelâbidîn bin Hüseyin bin Ali bin Ebî Tâlib'dir. Takî lakâbı ile meşhûrdur. 810 (H. 195) târihinde, Receb ayının onunda Medîne'de doğdu. 835 (H.220) yılında Zilhicce ayının altısında Bağdât'ta vefât etti. Kabri, dedesi Mûsâ Kâzım hazretlerinin kabrinin arkasındadır.

Muhammed Cevâd hazretleri, Resûlullah efendimizin torunu olup, hazret-i Ali ile hazret-i Fâtıma'nın (radıyallahü anhümâ) evlâdlarındandır. Hazret-i Hüseyin'in torunlarından olduğu için "Seyyid"dir. Muhammed Cevâd daha küçük yaşta, büyük ve derin bir âlim olmuştur. İmâmlığı on altı sene iki ay on dört gündür. Halîfe Me'mûn, kızıÜmmü Fadl'ı MuhammedCevâd ile evlendirmiş, Medîne'ye göndermiştir. Her yıl halîfe Me'mûn, Muhammed Cevâd'a on bin dirhem gönderirdi. Ali Nakî ve Mûsâ isminde iki oğlu, Fâtıma ve Emmâme isminde iki de kızı vardı. MuhammedCevâd'ın menkıbeleri ve kerâmetleri çoktur.

Şöyle anlatılır: Bir gün halîfe Me'mûn ava çıkarken, çocukların oynadığı sokaktan geçti. O esnada, bütün çocuklar sokaktan kaçtı. Muhammed Cevâd da orada çocukların yanında duruyordu. Yalnız o olduğu yerden ayrılmadı. Bunun üzerine halîfe Me'mûn ona yaklaşarak: "Ey çocuk! Bütün çocuklar kaçtığı halde, sen neden kaçmadın?" diye sorunca, İmâm-ı Takî: "Ey Emîr-ül-Müminîn, yol dar değil ki, kenara çekilip genişleteyim. Suçum yok ki, senden korkup kaçayım. Senin suçsuz kişileri incitmeyeceğine inanıyorum." diye cevap verdi. Bu güzel yüzün ve tatlı sözlerin sâhibi olan çocuk halifenin hoşuna gitti. Ona; "Sen kimin oğlusun?" diye sorunca, "İmâm-ı Ali Rızâ'nın oğluyum." cevâbını verdi.Halîfe, İmâm-ı Ali Rızâ'yı rahmetle andı. Muhammed Cevad o sırada dokuz yaşındaydı.

Halîfe bir müddet gittikten sonra, av kuşu olan doğanı bir gölün yanında serbest bıraktı. Doğan bir süre sonra, pençesinde yarı canlı bir balıkla geri döndü.Halîfe bu duruma şaşırdı.Av dönüşü, yine aynı yoldan döndüler. İmâm-ı Takî'nin bulunduğu yere gelen halîfe; "Ey Muhammed! Benim av kuşumun bugün ne avladığını biliyor musun?" diye sordu. İmâm-ı Takî, "Evet, ey halife, Allahü teâlâ suda küçük bir balık yarattı, halîfenin av kuşu da bunu avladı ki, Resûlullah'ın sülâlesinin kerâmetleri meydana çıksın." diye cevap verdi. Me'mûn hayret içinde Muhammed Cevâd'ın yüzüne baktı ve, "Sen gerçekten İmâm-ı Ali Rızâ'nın oğlusun." dedi. Henüz çocuk yaştaki Takî'ye ihsân ve ikrâmda bulunarak, yanına aldı.

Daha sonra Me'mûn, kızı Ümmü Fadl'ı Muhammed Cevâd'a nikâh etti ve onları Medîne'ye gönderdi. Muhammed Cevâd ve hanımı, akşam vakti Kûfe'ye vardılar. Muhammed Cevâd bir mescide girdi. Câminin avlusunda bulunan ve meyve vermemiş olan bir sidre ağacının dibinde abdest aldı. Namaz kıldıktan sonra ağacın yanına geldiler. Ağaç taze meyve vermişti. Meyve çok tatlı ve çekirdeği yoktu. Câmi cemâati o meyvelerden bereketlenmek için yediler.

Ümmü Fadl, bir gün babası halife Me'mûn'a bir mektup yazarak,İmâm-ıTakî'nin kendisinin üzerine başka bir hanım almak istediğini şikâyet etti.HalifeMe'mûn cevap yazarak; "Seni İmâm-ı Takî'ye verirken, Cenâb-ı Hakk'ın ona helâl ettiğini haram etmedim. Bundan sonra bana bu konuda şikâyet mektubu yazma." dedi.

Bir zât anlatır: "Bir gün arkadaşımla sefere çıkmak için İmâm-ıTakî hazretlerine vedâ etmeye gittik. İmâm-ıTakî bize yarın gitmemizi buyurdu. Arkadaşım benim eşyâlarım gitti, diyerek yola çıktı. Gece konakladığı yere sel geldi. Onu alıp götürdü."

Başka bir zât ise şöyle anlatır: Bir gün İmâm-ı Takî'nin huzûruna vardım. Falan sâliha hanım size duâ ediyor, kendisine kefen yapılması için bir elbisenizi istiyor, dedim. Bana; "O sâliha hanımın, elbiseye ihtiyâcı kalmamıştır." buyurdu. Ben bu sözün mânâsını anlayamamıştım. Daha sonra duydum ki, o sâliha hanım vefât edeli on üç veya on dört gün olmuş."

İmâm-ıTakî, halîfe Me'mûn vefât edince; "Bizim kurtuluşumuz otuz ay sonradır." buyurdu.Halîfe Me'mûn'un vefâtından otuz ay sonra zevcesinin amcası Halîfe Mu'tasım ile görüşmek için Bağdât'a gittiği sırada vefât etti.

İmam Muhammed Taki Kimdir?
Adı :Muhammed
Künyesi:Ebu Cafer
Lakabı:Taki
Baba adı : Ali
Anne adı: Hayzeran
Doğum yeri: Medine
Doğum tarihi: 10 Recep 195 hk.
Peygamber’e (s.a.a) olan yakınlığı: Torunu
Şehadet yılı :Z.kede ayının sonu 220 hk.
Şehadet yeri :Bağdat Irak
Şehadet sebebi : Abbasi halifelerinden Mutesim’in zehirlemesi

Çocukluk Dönemi
Hz. İmam Rıza aleyhisselam’ın kırk küsur yaşında olmasına rağmen daha bir çocuğu olmaması Şiileri endişelendiriyor; çünkü Resul-i Ekrem (s.a.a) ve geçmiş İmamlar’dan ulaşan rivayetlere göre dokuzuncu İmam’ın  İmam Rıza (as)’nın  oğlu olacağına inanıyorlardı. İşte bu nedenle Allah Teala’nın İmam Rıza aleyhisselam’a bir çocuk vermesini dört gözle bekliyor, hatta bazen İmam’ın huzuruna giderek Allah Teala’nın kedisine bir oğul vermesi için dua etmesini istiyorlardı. O hazret ise onlar teselli ederek şöyle buyuruyordu:”Allah Teala bana, benim mirasçım ve benden sonra İmam olacak bir oğul verecektir.”
Nihayet İmam Rıza (as)’ın haber verdiği gibi hicri 195 de yani İmam  ortalama 47 yaşında iken Allahu Teala bir erkek çocuğu verdi. İmam Taki (as) yedi yaşındayken babası vefat etti ve Allah’ın müminleri imtihan sünneti bir daha gerçekleşti yani İsa (as) kundakta nübuvvet makamına erişmesi  gibi İmam Taki de çocuklukta İmamet makamına erişmişti.

İmamet Dönemi
Değerli babasından sonra Allah’ın emri ve önceki İmamlar’ın bildirmeleri üzerine imamet makamına ulaştı. Babası şehit olurken kendisi Medine’de idi. Me’mun’un emriyle hilafet merkezi olan Bağdat’a getirildi. Zahirde bir çok ilgi ve muhabbet gösterdiler. Hatta Me’mun, kızını İmam’la evlendirip, İmam’ı Bağdat’ta kalmaya mecbur etti. Bu vesileyle İmam’ı içten ve dıştan gözaltına aldı. Bir süre sonra İmam (a.s) Me’mun’dan izin alarak Medine’ye döndü ve Me’mun ölünceye kadar Medine’de kaldı. Me’mun’dan sonra Mu’tasım hilafeti ele geçirince, tekrar İmam’ı (a.s) Bağdat’a çağırttı ve orada göz altında bulundurdu.

Şehadet
İmam (a.s) 25 yaşına kadar önce Memun’un sonrada Mutasım’ın konturolü altında yaşadı ama  Kum, Kufe gibi çeşitli  yerlerdeki sevenleri ile gizli irtibatını kesmedi bunu farkeden Mutasım İmam’a karşı olan korkusunundan dolayı Onu hanımı aracılığu ile zehirletti ve İmam bu zehirlenme sonucu şehadete ulaştı. .[1]

İmam Cevad(as)’ın Sözlerinden Kırk Hadis

Allah’a Güvenmenin ve O’na Tevekkül Etmenin Neticesi
1-
“Kim Allah’a güvenirse, Allah onu sevindirir. Kim Allah’a tevekkül ederse, Allah ona yeter. Allah’a güvenmek, bir kaledir ki, emin müminden başkası ona sığınmaz. Allah’a tevekkül etmek, kötülükten kurtuluş ve her düşmana karşı sığınaktır. Din izzet, ilim hazine, susmak ise nurdur. Zühdün son derecesi, çok takvalı olmaktır. Bidatler gibi, dini yıkan bir şey olmaz. Tamah gibi insanları bozan bir şey bulunmaz! Halk yöneticiyle düzelir. Belalar duayla uzaklaştırılır.”[1]
 

Facir Kimseye Ümit Edenin Mahrumiyete Uğraması
2-
“Kim facir bir kimseye ümit bağlarsa, en küçük cezası mahrumiyet olur.”[2]
 

Allah’ın (c.c) Peygamberlerden Birine Vahyi
3-
“Allah-u Teala peygamberlerden birine şöyle vahiy etti: Dünyada zahitlik yapman rahatlığını çabuklaştırır; her şeyden kopup bana yönelmen seni benin yanımdan aziz kılar; (bu amellerin iyi de) fakat benin için biriyle düşman veya dost oldun mu?”[3]
 

Bir İşe Şahid Olup Da Ondan Hoşlanmayanın Durumu
4-
“Kim bir işe şahit olup da ondan hoşlanmazsa, onu görmeyen kimse gibi olur; kim de bir işi görmeyip de ona razı olursa, o işte bulunan kimse gibi olur.”[4]
 

Cahilin İhtilafa Sebep Olması
5-
“Cahil susarsa, insanlar ihtilafa düşmez.”[5]
 

İmam (a.s)’ın Dostlarından Birine Tavsiyesi
6-
İmam (a.s) dostlarından birine şöyle yazdı:
“Biz bu dünyada birbirimizden ayrıyız. Ama (ahirette) kimin fikir ve inancı, arkadaşının fikir ve inancının aynısı olursa, nerede olursa olsun, o da onunla birlikte olur; çünkü asıl yerleşme yurdu ahiret yurdudur.”[6]

Konuşan Birini Dinlemenin Hükmü
7-
“Kim bir konuşanı dinlerse, ona tapmış olur; konuşan Allah’tan konuşursa, Allah’a tapmış olur; konuşan şeytanın diliyle konuşursa, şeytana tapmış olur.”[7]

Hikmetli Sözler
8-
“Tövbeyi geciktirmek, aldanıştır. Yapılacakları ertelemek, şaşkınlıktır. (Günah işlemek amacıyla) Allah’a karşı mazaret aramak, helâk olmaya sebep olur. Günah işlemekte ısrar etmek, kendini Allah’ın tuzağından güvende bilmenin sunucudur. Oysa “…Allah’ın tuzak kurmasından, hüsrana uğrayan topluluktan başkası güvende olmaz.”[8]

Masrafa Katlanmayanın Nimetlerinin Yok Olmaya Hedef Kılınması
9-
“Allah’ın nimetleri bir kimseye çoğaldıkça, insanların ona ihtiyacı da çoğalır; kim bu zahmete katlanmazsa, o nimetleri yok olmaya hedef kılar.”[9]

Bir İş Yapmak İçin Dört Hasletin İnsana Yardımcı Olması
10-
“Dört haslet, bir iş yapmak için insana yardımcı olur: Sıhhat, zenginlik, ilim ve tevfik.”[10]

İmam (a.s)’ın “Bana Nasihat Edin” Diyen Birisine Tavsiyesi
11-
“Adamın biri İmam (a.s)’a; “Bana nasihat eden” deyince İmam (a.s); “Kabul eder misin?” diye sordu. Adam; “Evet, kabul ederim.”dedi. bunun üzerine İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Sabrı kendine yastık et; fakirlikten çekinme; şehvetleri (lezzetleri) terk et; heva ve hevese muhalefet et ve bil ki, Allah’ın gözünden uzaklaşamazsın; öyleyse nasıl bir halde olacağına dikkat et.”[11]

Zulme Ortak Olanlar
12-
“Zulmü yapan, ona yardım eden ve ona razı olan, o zulümde ortaktırlar.”[12]

Allah İle Mustağni Olmayı Dilemenin Halkın Kendisine Muhtaç Olmasına Sebep olması
13-
“Kim Allah ile müstağni olmayı dilerse, insanlar ona muhtaç olur ve kim Allah’tan çekinirse, insanlar onu sever.”[13]

Bir İşi Sağlamlaşmadan Önce Açıklamanın Zararı
14-
“Bir işi sağlamlaşmadan önce açıklamak, o işin bozulmasına sebep olur.”[14]

Her Yüceliğin Merdiveni
15-
“Allah-u Teala’ya güvenmek, her değerli şeyin pahası ve her yüceliğin merdivenidir.”[15]

Kefili Allah Olanın Zayi Olmaması
16-
“Kefili Allah olan bir kimse, nasıl zayi (çaresiz) olabilir? Allah’ın aradığı bir kimse nasıl kurtulabilir? Kim Allah’tan kopup başkasına ümit bağlarsa, Allah onu kendisine bırakır. Kim bilgisi olmaksızın bir iş yapmaya kalkışırsa, bozduğu düzelttiğinden daha çok olur.”[16]

Allah’ın Sevgisini Kazanmanın Yolu
17-
“Allah’ın muhabbet ve sevgisini kazanabilmek için, birçok insana düşman olmamız gerekir.”[17]

Az ve Öz Bir Nasihat
18-
“İmam (a.s): “Bana az ve öz bir nasihatte bulun” diyen bir şahsa şöyle buyurdular: “Kendini dünyadaki ardan (utanç verici işleri yapmaktan) ve ahiretteki nardan (ateşten) koru.”[18]
 

Vazifelerini Yapmayan Hiyanetkar Alimler
19-
“Eğer alimler, öğüt vermekten çekinir, şaşkın ve sapık birini görüp de onu hidayet etmez ve (ruhu) ölü birini görüp de onu diriltemezlerse, kendilerine hıyanet etmiş olurlar.”[19]

İlahî Takva
20-
“İlahi takvayı sana tavsiye ediyorum; çünkü İlahî takva, insanı helâk olmaktan kurtarır ve kıyamet günü onun için büyük bir kazanç sayılır. Yüce Allah, takva vasıtasıyla kulunu, aklı ermediği tehlikelerden korur, körlük ve cehilliğini takvayla giderir. Hz. Nuh ve gemide onunla beraber olanlar, takva vasıtasıyla boğulmaktan kurtuldular. Nitekim hz. Salih ve onunla birlikte bulunanlar da takva vasıtasıyla yıldırımdan kurtuldular. Sabredenler de, takva vasıtasıyla, kurtuluşa kavuştular.”[20]

Kötü Adamın Kılıca Benzemesi
21-
“Kötü adamla dost ve arkadaş olmaktan kaçın; çünkü o, görünüşü güzel, ama etkisi kötü olan kılıca benzer.”[21]

Doğru Yolu Gizleyenin Zulüm Yapmış Olması
22-
“Senin isteğine uyup da doğru yolu senden gizleyen kimse, sana zulüm yapmıştır.”[22]

Müminin İzzeti
23-
“Müminin izzeti, halka muhtaç olmamasındadır.”[23]

Halkla Sevmediği Bir Şeyle Karşılaşmamak
24
-”Hiç kimseyle, sevmediği bir durumla karşılaşmamak, yiğitliğin kemalindendir.”[24]

Heva ve Hevese Uymanın Düşmanı Arzusuna Kavuşturması
25-
“Heva ve hevesine uyan, düşmanını arzusuna kavuşturmuştur.”[25]

Müminin Kendisine Muhtaç Olduğu Üç Şey
26-
“Mümin üç şeve muhtaçtır: Allah’tan olan başarıya, nefsinden olan öğütçüye, nasihat edenin nasihatini kabul etmeye.”[26]

Amellerin Ziyneti
27-
“İffetli olmak (şeref ve haysiyeti korumak) fakirliğin, şükretmek zenginliğin, sabretmek belanın, tevazu soyluluğun, fasih konuşmak konuşmanın, ezberlemek rivayetin, alçak gönüllülük ilmin, güzel edep aklın, güler yüzlülük cömertliğin, huşu namazın, masrafları azaltmak kanaatin, boş işleri terk etmek ise takvanın ziynetidir.[27]

Temkinli Davranmanın Neticesi
28-
“Temkinli davran ki, hedefine ulaşasın veya ona yaklaşsın.”[28]

Güvenilir Kardeşlerin Hazine Olması
29-
“Güvenilir kardeşler, birbirlerinin hazineleridir.”[29]

Şükretmenin, Nimetin Artmasına Sebep Olması
30-
“Kullar şükretmeyi kesmedikçe, Allah-u Teala da nimetlerini artırmayı kesmez.”[30]

İyilik Yapanların, İyiliğe İhtiyaçları Olanlardan Daha Çok Muhtaç Olmaları
31-
“İyilik yapanlar, yaptıkları iyiliklere, iyiliğe ihtiyaçları olanlardan daha çok muhtaçtırlar. Çünkü iyiliğin mükâfatı, iftiharı ve anısı iyilik yapanlar içindir. Öyleyse iyilik yapan bir adam, önce kendisine iyilik yapmıştır.”[31]

Üç Şeyin, Kulu Allah’ın Rızasına Kavuşturması
32-
“Üç şey, kulu Allah’ın rızasına kavuşturur: çok af dilemek, yumuşak huyluluk, çok sadaka vermek. Üç haslete sahip olan kimse de pişman olmaz: Aceleyi terk etmek, istişarede bulunmak ve karar aldığında Allah’a tevekkül etmek.”[32]

Mudara Etmeyenin Sevilmeyecek Durumlarla Karşılaşması
33-
“Mudara etmeyen, sevmediği durumlarla karşılaşır.” [33]

İşin Giriş Yollarını Bilmeyenin O İşten Çıkmaktan Aciz Olması
34-
“Bir işin giriş yollarını bilmeyen, çıkış yollarında aciz ve takatsiz kalır.”[34]
 

Denemeden Bir Şeye İtimat Edenin Kendisini Tehlikeye Atmış Olması
35-
“Deneyip sınamadan bir şeye itimat eden, kendisini tehlikeye ve zahmetli bir sonuca maruz bırakmış olur.”[35]

Kardeşine Gizlide Öğüt Verenin Onu Süslemiş Olması
36-
“Kardeşine gizlide öğüt veren, onu süslemiştir; ona açıkta (başkalarının yanında) öğüt verense, onu lekelemiştir.”[36]

Şükredilmeyen Nimetin Bağışlanmayan Günaha Benzemesi
37-
“Şükredilmeyen nimet, bağışlanmayan günaha benzer.”[37]

En İyi Bağış
38-
“Afiyet, Allah’ın en iyi bağışıdır.”[38]

Bir İşi Zamanı Gelmeden Yapmaya Kalkışanın Pişman Olması
39-
“Bir işi, zamanı gelmeden yapmaya kalkışmayın; yoksa pişman olursunuz. Ömrün süresini uzun saymayın; yoksa kalbiniz katılaşır. Zayıf insanlara merhametli davranarak Allah’ın merhametini dileyin.”[39]

Bilin ki …
40-
“Bilin ki, Halim ve Alim olan Allah Tebareke ve Teala, ancak rızasına razı olmayanlara (O’nun rızasına uygun amel etmeyenlere) gazap eder; bağışını, sadece reddedenlerden esirger ve yalnızca hidayetini kabul etmeyenleri saptırır.”[40]
Kaynaklar

[1] – A’yan’uş-Şia, yeni baskı, c. 2, s. 35
[2] – İhkak’ul-Hak, c. 12, s. 436
[3] – Tuhaf’ul-Ukul, s. 951
[4] – Tuhaf’ul-Ukul, s. 953
[5] – A’yan’uş-Şia, yeni baskı, c. 2, s. 36
[6] – Tuhaf’ul-Ukul, s. 953,h.8
[7] – Tuhaf’ul-Ukul, s. 956
[8] – Tuhaf’ul-Ukul, s. 953
[9] – İhkak’ul-Hak, c. 12, s. 428
[10] – İhkak’ul-Hak, c. 12, s. 438
[11] – Tuhaf’ul-Ukul, s. 951,h.1
[12] – İhkak’ul-Hak, c. 12, s. 432
[13] – İhkak’ul-Hak, c. 12, s. 429
[14] – Tuhaf’ul-Ukul, s. 955, h. 12
[15] – Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 364
[16] – Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 364
[17] – Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 363
[18] – İhkak’ul-Hak, c. 12, s. 439
[19] – Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 361
[20] – Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 358
[21] – Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 364
[22] – Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 364
[23] – Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 365
[24] – Nur’ul-Ebsar, s. 108
[25] – Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 364
[26] – Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 358
[27] – İhkak’ul-Hak, c. 12, s. 434
[28] – Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 364
[29] – Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 362
[30] – Tuhaf’ul-Ukul, s. 955
[31] – İhkak’ul-Hak, c. 12, s. 437
[32] – İhkak’ul-Hak, c. 12, s. 438
[33] – Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 364
[34] – Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 364
[35] – Nur’ul-Ebsar, s. 108
[36] – Tuhaf’ul-Ukul, s. 877
[37] – Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 364
[38] – A’yan’uş-Şia, yeni baskı, c. 2, s. 36
[39] – İhkak’ul-Hak, c. 12, s. 431
[40] – Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 359

İmam Cevad(as)’ın Faziletleri ve Siresi

1- Resulullah (s.a.v)’e Benzemesi
İmam Rıza (a.s) buyurmuştur ki:
“Hamd Allah’a ki, O, bende ve oğlum Muhammed’de (İmam Muhammed Takî’de), Resulullah (s.a.a) ve oğlu İbrahim’den bir örnek ve benzerlik kıldı.”[1]
 

2- Mübarek Mevlut
Yahya San’ânî diyor ki:
Ben, İmam Rıza (a.s) Mekke’de olduğu bir sırada O’nun yanına vardım. İmam (a.s) muzun kabuğunu soyarak Ebu Cafer’e (İmam Muhammed Taki’ye) yediriyordu.
İmam’a: “Sana feda olayım, mübarek mevlut bu mu?” diye sorduğumda buyurdular ki:
“Evet ya Yahya, bu o mevluttur ki, Şiilerimize ondan daha bereketli biri İslam aleminde dünyaya gelmemiştir.”[2]
 

3- Özelliği
İbn-i Sabbağ-i Malikî diyor ki:
“İmam Muhammed Taki (a.s) görünüşü parlak ve mutedil (uygun) bir yapıya sahipti. Yüzüğünün nakşı ise şuydu: “Ni’m’el-kadir-u Allah” (Allah ne güzel kadirdir.)”[3]
 

 4- Yüzüğünün Kaşının Yazısı
Tarihçi Taberi diyor ki:
“İmam Cevad’ın (Muhammed Taki’nin) yüzüğünün kaşının yazısı şuydu: “el-İzzetu lillah” (İzzet Allah içindir.)[4]
 

5- İmamet Yüzüğü
Muhammed bin İsa diyor ki:
(İmam Rıza ve İmam Cevad’ın özel ashabından olan) Muvaffak’tan şöyle dediğini duydum:
“Ebu Cafer-i Sanî (İmam Muhammed Takî -a.s-) yanıma yaklaşarak parmağındaki yüzüğü bana gösterdi… Onun kaşına “Hasbiyellah” (Allah bana yeter) yazılmıştı; üst tarafı hilal, alt tarafı ise bir gül şeklinde idi.
İmam’a: “Bu kimin yüzüğüdür?” diye sordum.
Buyurdular ki: “Babam Ebu’l-Hasan (İmam Rıza’n)’ın yüzüğüdür.”
“Senin eline nasıl geçti” diye sorduğumda da buyurdular ki: “Babam vefat ettiğinde onu bana verdi ve sonra buyurdular ki: “Onu elinden çıkarıp oğlum (torunum) Ali’den başkasına verme.”[5]
 

6- Fazilet ve Üstünlüğü
Memun (kendisine yöneltilen tenkitlere cevaben) şöyle dedi:
“Ebu Cafer Muhammed bin Ali’ye (İmam Muhammed Taki’ye) gelince; O, yaşının küçük olmasına rağmen ilim ve fazilet ehli bütün kimselerden üstün olduğundan ve onda olan şaşırtıcı yetenekten dolayı onu (kendime) damat seçtim. Onda tanıdığım faziletlerin halka aşikar olmasını ve böylece hakkın, onun hakkındaki gördüğüm şeyin tâ kendisi olduğunu öğrenmelerini ümit ederim.”[6]
 

7- Namazdaki Elbisesi
Ali bin Mehziyar diyor ki:
“İmam Muhammed Taki (a.s)’ın, farz ve müstahap namazlarını sansar postunda (veya bir çeşit ipek ve yünlü dokumalı elbiseyle) kıldığını gördüm. O, aynı elbiseden bana da bir cüppe giydirdi.[7]
 

8- Sıfatları
İmam Rıza (a.s), oğlu İmam Cevad (a.s)’ın sıfatlarını şöyle sıralıyordu:
“O, doğru konuşan, sabırlı, faziletli, müminlerin gözlerinin nuru, kafirlerin ise öfkesine sebep olandır.”[8]
 

9- Halkın İmam (a.s) Hakkındaki Sözü
Halk İmam Cevad (a.s) hakkında şöyle diyordu:
“Peygamber ailesinin ucubesi (şaşırılacak ferdi), asrın ender şahsiyeti, zamanın eşsiz insanı, ikinci İsa, keramet sahibi, mucizelerle teyit olunmuş, Resulullah’ın nesli…”[9]
 

10- Lâkapları
İbn-i Şehraşub diyor ki:
İmam Muhammed Takî (a.s)’ın lâkapları şunlardır:
“Muhtar” (seçkin), “Murtaza” (Allah’ın beğendiği), “Mütevekkil” (Allah’a tevekkül eden), “Muttakî” (Günahlardan kaçınan), “Zeki” (tertemiz-masum), “Takî” (Allah’tan korkan-dindar), “Münteceb” (seçilmiş), “Kani’” (kanaat eden), “Cevad” (bağışta bulunan-cömert), “Alim” (bilgin, ilim sahibi).”[10]
 

11- İlim ve Bilgisi
Şiî olan Taberî diyor ki:
“Memun, kızını İmam Cevad (a.s)’la evlendirmeye karar verince, Beni Abbas kabilesi büyükleri toplanarak ondan böyle bir işi yapmamasını istediler. Memun onlara cevaben şöyle dedi:
“Allah’a and olsun ki o, Allah, Resulullah ve onun sünnet ve ahkamı hakkında hepinizden daha alim ve daha bilgilidir.”[11]
 

12- Memun’un İmam (a.s)’a Saygısı ve İhtiramı
Şeyh Mufid (r.a) şöyle diyor:
Memun, İmam Muhammed Taki (a.s)’ın yaşta küçük olmasına rağmen onda görmüş olduğu fazilet, olağan üstü ilim, hikmet, edep ve kendi zamanının şeyhlerinin eşit olamayacağı aklının kemalinden dolayı ona hayran olmuştu. İşte bundan dolayı kızı Ümm-ü Ferve’yi onunla evlendirdi ve onu İmam (a.s)’la birlikte Medine’ye gönderdi. Memun, haddinden fazla İmam (a.s)’a ikram ve ihtiram ederek onun makam ve şahsiyetini yüceltiyordu.”[12]
 

13- Hz. Musa İle Hz. İsa’ya Benzemesi
İmam Rıza (a.s) ashabına buyurdular ki:
“Benim için, denizleri yaran İmran oğlu Musa’ya ve annesi onu doğurmakla kutsallaşan ve tertemiz yaratılmış olan Meryem oğlu İsa’ya benzer bir evlât dünyaya geldi.”[13]
 

14- Esmerliği
İbn-i Şehraşub diyor ki:
“İmam Muhammed Taki (a.s) çok esmerdi (buğdaysı bir rengi vardı). Şüpheciler, o Mekke’de olduğu sırada onun hakkında şüphe etmeye başladılar. Bundan dolayı onu, fizyonomi (iz takibi) uzmanına gösterdiler. Onlar, İmam’a baktıklarında yüz üstü yere kapandılar. Daha sonra kalkarak şöyle dediler: “Yazıklar olsun size, bu inci (nur saçan) yıldızı ve parlayan nuru bizim gibilere mi sunuyorsunuz?”[14]
 

15- Sevenlerinin Şefaatçisi
Resulullah (s.a.v) buyurmuştur ki:
“… Allah-u Teala, Hüseyin’in sulbünde, mübarek, pâk, tertemiz ve beğenilmiş bir nütfe karar kılmış ve onu Muhammed bin Ali (Muhammed Taki) olarak adlandırmıştır. İşte O, ehl-i beytimi sevenlerin şefaatçisi ve ceddinin ilminin varisidir. Onun için apaçık bir nişane ve pek aydın bir hüccet (delil) vardır.”[15]
 

16- İmam (a.s) Açısından Can ve Mal
Ravi diyor ki:
İmam Muhammed Taki (a.s) için götürülmekte olan çok değerli bir kumaş yolun yarısında çalındı. Kumaşı götürmekle sorumlu olan şahıs, bir mektup yazarak olayı İmam’a bildirdi. Bunun üzerine İmam (a.s) kendi mübarek yazısıyla şöyle bir mektup yazdı:
“Bizim canımız ve malımız, Allah’ın tatlı bağışlarından ve emanet edilen ödünçlerindendir. Dilediği şeyden, bizi memnunluk ve hoşnutlukla faydalandırır. Dilediği şeyi de, ecir ve sevap karşısında bizden alır. O halde kimin sabırsızlığı sabrına galip gelirse, ecri yok olur. Biz bu durumdan Allah’a sığınıyoruz.”[16]
İmam (a.s)’ın İbadî Siresi
 

17- Namazı
Allame Meclisi (r.a) rivayet etmiştir ki:
“İmam Muhammed Takî (a.s)’ın namazı dört rekattır. Her rekatta “Fatiha” suresi bir defa, “İhlas” suresi ise dört defa okunur… Namazdan sonra da yüz defa Peygamber ve âl’ine salavat getirilir. Daha sonra (bu namazı kılan) Allah’tan hâcetini diler.”[17]
 

18- Ayın İlk Gününde Kıldığı Namaz
Ebu Cafer Muhammed bin Ali (İmam Muhammed Takî –a.s-), yeni ay girdiğinde, o ayın ilk gününde iki rekat namaz kılardı. İlk rekatta bir defa “Fatiha” suresini, ayın sonuna kadar her gün için de (yani otuz defa da) “İhlas” suresini okurdu. İkinci rekatta ise (yine bir defa) “Fatiha” suresini, otuz defa da “Kadir” suresini okurdu. Daha sonra mümkün olduğu kadar sadaka verirdi. İşte böylece o ayın hepsinin esenliğini satın almış olurdu.”[18]
 

19- Duası
İmam Muhammed Takî (a.s)’ın duası şudur:
“Ey fani olan ruhların ve çürüyen cisimlerin rabbi olan Allah, dostlarına dönecek olan ruhların itaati hürmetine senden istiyorum ki… Muhammed ve Âl-i Muhammed’e salat ve rahmet edesin, nuru gözümde ve yakini kalbimde karar kılasın; gece ve gündüz zikrini dilime cari edesin ve iyi amelleri (yapabilme başarısını) bana lütfedesin.”[19]
 

20- Kunut Duası
İmam Muhammed Takî (a.s)’ın kunutta okuduğu dua:
“Allah’ım, bağışların ard arda, ihsan ve lütufların peş peşe, nimetlerin ise tam ve kamildir (çoktur); oysa bizim şükrümüz az, hamdımız (övgümüz) ise yetersizdir; sen ise kusurlarını itiraf edene şefkatli davranmaya layıksın…”[20]
 

21- Kunutta Okuduğu Diğer Bir Duası
İmam Muhammed Takî (a.s) kunutta şu duayı da okuyordu:
“Allah’ım, sen, sayıyla evvel olmayan evvelsin; sınırlanmayla son olmayan sonsuzsun; bizi inşa (yoktan var) ettin, bir illetin zorlamasıyla değil; bizi icat ettin, bir ihtiyaçtan dolayı değil; hayır, ihtiyar sahibi olduğun halde bizi kendi hikmetinle yoktan yarattın…”[21]
 

22- Yolculuktaki Duası
İmam Muhammed Takî (a.s) yolculukta şu duayı okurlardı:
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Allah’ım, yolculuğa çıkmak istiyorum, onu bana hayırlı kıl; akıl ve mantık üzere olan doğru bir yolu bana göster ve onu bana ilham et; azmimi istikametle beraber kıl; büyük bir nasip ve kerametle beni faydalandır ve beni en güzel bir şekilde hıfz et ve koru.”[22]
 

23- Tesbihi
İmam Muhammed Takî (a.s)’ın ayın on ikisiyle on üçündeki tespihi (zikri) şöyleydi:
“Münezzehtir O Allah ki, memleketinin halkına (idaresi altında olanlara) zulmetmemektedir. Münezzehtir O Allah ki, yeryüzü halkını çeşitli azaplarla muaheze etmemektedir. Tek olan Allah münezzehtir ve hamd O’na mahsustur.”[23]
 

24- Hırzı (Muskası)
İmam Muhammed Takî (a.s)’ın hırzı (muskası) şöyleydi:
“Ey nur, ey burhan, ey mubin (aşikar), ey munir (aydınlatan), ey Rabbim! Beni zamanın şer ve âfetinden koru; senden, sûra üflendiği gün (kıyamet günü) kurtuluşu diliyorum.”[24]
 

25- Resulullah (s.a.a) İle Fatıma (a.s)’ın Kabirlerini Ziyaret Etmesi
Abdullah bin Zerin diyor ki:
“Ben Medinet’ur- Resul’a yakındım; Ebu Cafer (İmam Muhammed Takî) (a.s)’ın her gün öğle vakti camiye geldiğini, caminin avlusunda piyade olduğunu, Resulullah (s.a.a)’in kabrine doğru gittiğini, ona selam verdiğini, sonra Fatıma (a.s)’ın evinin bulunduğu yere döndüğünü ve ayakkabısını çıkararak orada namaza durduğunu sürekli görüyordum.”[25]
 

26- Muhrim İken Gölgeden Kaçınması
Kasım bin Saykal diyor ki:
“Ben, İmam Muhammed Takî (a.s) kadar hacda gölgeden kaçan bir kimse görmedim. O muhrim (ihramlı) olduğunda, kecavenin kubbesi (örtüsü) ve iki direğini çıkarmalarını emrediyordu.”[26]
 

27- Mina’da Yaya Yürümesi
Ali bin Mehziyar diyor ki:
“İmam Muhammed Takî (a.s)’ı, (kurban bayramı günü) kurban kestikten sonra cemreye (şeytana) taş vurması için yaya olarak yürüdüğünü ve daha sonra bineğe bindiğini gördüm. Yine Mina mescidinin karşısına ulaştığında onun piyade olarak yürüdüğünü görüyordum.”[27]
 

28- Benihaşim’in Yerinde Yürümeği Sevmesi
Ashabından bazıları şöyle demiştir:
“İmam Muhammed Takî (a.s), Mina mescidinin az ilerisinde bineğinden aşağı indi. Ali bin Hüseyin (a.s)’ın cemreleri (şeytanları) taşladığı yerde cemreye taş atması için oraya doğru yöneldi. Ben: “Canım sana feda olsun, neden burada indiniz?” diye sordum.
İmam (a.s) cevaben buyurdular ki:
“İşte burası Ali bin Hüseyin (a.s) ve Benihaşim’in (cemreyi) taşladıkları yerdir. Ben onların (bineklerden) indikleri yerde yürümeyi seviyorum.”[28]
 

29- Tavaf Etmesi
Ali bin Mehziyar diyor ki:
“İmam Muhammed Takî (a.s)’ın, ziyaret gecesi Nisa tavafını yaptığını, İbrahim’in makamı arkasında namaz kıldığını, daha sonra zemzem suyuna girdiğini, Hacer’ül- Esved tarafındaki kovayla mübarek eliyle su götürdüğünü, ondan biraz içerek bir miktarını da bedenine serptiğini gördüm. Daha sonra yine zemzem suyuna girdi. Ashaptan biri de İmam (a.s)’ı, sonraki yıl yine aynı amelleri yaparken görmüş olduğunu bana söyledi.”[29]
 

30- Veda Tavafı
Ali bin Mehziyar diyor ki:
“Hicri 215’de İmam Muhammed Bakır (a.s)’ın, güneş yükseldikten sonra Allah’ın eviyle vedalaştığını, Kabe’yi tavaf ettiğini ve her turunda Rükn-ü Yemani’ye elini sürerek onu ziyaret ettiğini gördüm…
Hicri 217’de de geceleyin Allah’ın eviyle vedalaştığını ve her turda Rükn-ü Yemani ve Hacer’ül- Esved’e elini sürerek ziyaret ettiğini gördüm…”[30]
Çeşitli Konular
 

31- İstiharesi
İmam Muhammed Takî (a.s) buyurmuştur ki:
“Ben önemli bir meselede istihare etmek istediğim zaman, yüz defa Allah’tan hayır talep ederek şöyle diyorum:
“Allah’ım, senden istiyorum; çünkü sen gaip ve hazır olanı biliyorsun; eğer filan şeyi bana hayırlı biliyorsan, onu bana seç ve kolaylaştır. (Ama) eğer onu benim din, dünya ve ahiretime zararlı biliyor isen, o halde onu binim için hayırlı olan şeye dönüştür ve onun hakkında kaza ve kaderine razı ve hoşnut olmamı sağla; çünkü sen biliyorsun, oysa ben bilmiyorum; sen güçlüsün, oysa ben güçsüzüm; sen hüküm (ve karar) verensin, oysa ben hüküm veren değilim; kuşkusuz sen gaipleri bilen ve onlardan haberdarsın.”[31]
 

32- “Takî” Diye Adlanmasının Sebebi
Şeyh Saduk (r.a) diyor ki:
“İmam Cevad (a.s)’ın “Takî” diye adlanmasının sebebi, İlahî takvayı gözettiği içindir. İşte bundan dolayı Allah Teala da onu Memun’un şerrinden gözetip korumuştur…”[32]
 

33- Kına Yakması
Abdus bin İbrahim diyor ki:
“İmam Muhammed Takî (a.s)’ın hamamdan çıkarken baştan ayağına kına yaktığını ve kına yakmakla da gül gibi (kıpkırmızı) olduğunu gördüm.”[33]
 

34- Şahsiyeti ve Cömertliği
Ravi diyor ki:
“İmam Muhammed Takî (a.s), Benihaşim’in ünlü şahsiyetlerindendi. O, cömertlik ve ululukla meşhurdu. İşte bundan dolayı “Cevad” (cömert) olarak adlanmıştır.”[34]
 

35- Babasının Yolunda Olması
İbn-i Cevzi diyor ki:
“İmam Muhammed Takî (a.s), ilim, takva, züht ve cömertlikte, tıpkı babası İmam Rıza (a.s) gibi hareket ediyordu.”[35] 

 36- Kendisini Tanıtması
İmam Muhammed Takî (a.s) buyurdular ki:
“Cevad (cömert), benim; insanların, sulplerdeki olan neseplerini bilen benim; batın ve zahirlerinizi ve nereye varacağını ben biliyorum.”[36]
 

37- İmam ve Ehl-i Beyt’in Makamı
İmam Muhammed Takî (a.s) buyurmuştur ki:
“Biz, Allah’ın ilim, gaip ve hikmetinin hazinedarları, peygamberlerinin vasileri ve değerli kullarıyız.”[37]
 

38- Çocuklukta İmamet Makamına Erişmesi
Ali bin İsbat diyor ki:
İmam Muhammed Takî (a.s)’ı evinden çıkarken gördüm. Mısır’daki ashabımıza (şiilere) onu tavsif etmem için ona tepeden tırnağa kadar dikkatle baktım. İmam (a.s) bu esnada secdeye kapanarak şöyle demeye başladı:
“Allah-u Teala, nübüvvette istidlal ettiği gibi imametle de istidlal etmiştir. Allah-u Teala buyurmuştur ki: “Biz Yahya’ya çocuk (üç yaşında) iken hüküm (nübüvvet) verdik.”[38]
Yine buyurmuştur ki:
“Yusuf erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik.”[39]
Yine buyurmuştur ki:
“Erginlik çağına erip kırk yaşına ulaşınca dedi ki: Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et…”[40] O halde çocukken ve kırk yaşındayken hikmetin (birisine) verilmesi câiz ve mümkündür.”[41]
 

39- Sevdiği Yemek
Ali bin Mehziyar diyor ki:
“İmam Muhammed Takî (a.s)’la yemek yiyorduk. Bu esnada kaya kuşunun etini getirdiler. İmam (a.s): “O kuş mübarektir” diye buyurdular.
İmam (a.s) kaya kuşunun etini seviyordu ve buyuruyordu ki: “Sarılık hastalığına yakalanan kimseye, kaya kuşu etinin kebabını yediriniz.”[42]
 

40- Üzümü Sevmesi
Mes’udî diyor ki:
“İmam Muhammed Takî (a.s), Razıkî üzümünü seviyordu.”[43]

Kaynaklar:
[1] – Delail’ul- İmamet, S. 200.
[2] – Kâfî, C. 6, S. 360, H. 3.
[3] – Bihar, C. 50, S. 15, H. 22.
[4] – Delail’ul- İmamet, S. 180.
[5] – Mekarim’ul- Ahlak, S. 92.
[6] – İrşad-ı Mufid, S. 621.
[7] – Men Lâ Yahzuruh’ul- Fakih, C. 1, S. 262, H. 807.
[8] – Müstedrek-i Avalim’ul- Ulum, C. 23, S. 27.
[9] – Müstedrek-i Avalim, C. 23, S. 27.
[10] – Bihar, C. 50, S. 16, H. 24.
[11] – Avalim’ul- Ulum, C. 23, S. 525, H. 2.
[12] – İrşad, S. 619.
[13] – Bihar, C. 50, S. 15, H. 19.
[14] – Menakıb-i Âl-i Ebî Talib, C. 4, S. 387.
[15] – Avalim’ul- Ulum, C. 23, S. 218.
[16] – Tuhaf’ul- Ukul, S. 951, H. 3.
[17] – Bihar, C. 91, S. 191.
[18] – Bihar, C. 91, S. 381, H. 1.
[19] – Bihar, C. 91, S. 189.
[20] – Avalim, C. 23, H. 211.
[21] – Bihar, C. 85, S. 225.
[22] – Müstedrek’ul- Avalim’il- Ulum, C. 23, S. 230.
[23] – Bihar, C. 94, S. 207.
[24] – Mecma’ud- Da’vat, S. 60.
[25] – İsbat’ul- Hudat, C. 6, S. 170, H. 6.
[26] – Kâfî, C. 4, S. 435, H. 3.
[27] – Kâfî, C. 4, S. 486, H. 5.
[28] – Kâfî, C. 4, S. 586, H. 5.
[29] – Kâfî, C. 4, S. 43, H. 3.
[30] – Kâfî, C. 4, S. 532, H. 3.
[31] – Mehasin-i Berkî, S. 600.
[32] – Meâni’l- Ahbar, S. 65.
[33] – Tehzib’ul- Ahkam, C. 1, S. 399, H. 1161.
[34] – Müstedrek-i Avâlim’il- Ulum, C. 23, S. 30.
[35] – Tezkiret’ul- Havas, S. 321.
[36] – Bihar, C. 50, S. 108.
[37] – Müstedrek-i Avâlim’ul- Ulum, C. 23, H. 160.
[38] – Meryem/12.
[39] – Yusuf/22.
[40] – Ahkaf/15.
[41] – Avalim’ul- Ulum, C. 23, S. 79, H. 1.
[42] – Mekarim’ul- Ahlak, S. 161.
[43] – İsbat’ul- Usul, Şeyh Tusî.
RenkliWEB

 


İmâm-ı Takî hazretleri buyurdu ki:

"Zulüm yapan, zâlime yardım eden ve bu zulme râzı olan, bu zulme ortaktır. Zâlimin adâletle geçen günü, kendisine, mazlumun zulüm gördüğü günden daha ağır gelir."

"Câhiller çoğaldığı için, âlimler garib oldu."

"İhtiyaç sâhiplerine iyilik ve yardım yapanlar bu iyiliğe ihtiyaç sâhiplerinden daha çok muhtaçtırlar. Çünkü iyilikleri sebebiyle sevâba ve övgüye kavuşurlar. Her kim iyilik yaparsa başta kendine iyilik yapmış olur."

"Kim Allahü teâlâya güvenir ve sığınırsa, insanlar kendisine muhtac olur. Allahü teâlâdan korkup, haramlardan sakınan kimseyi Allahü teâlâ insanlara sevdirir."

"Dilde güzellik, tatlılık ve akılda olgunluk olmalıdır."

"İffetli olmak fakirliğin, şükür belânın, tevâzû üstünlüğün, fesâhat sözün, hıfz rivâyetin, tevâzu ilmin, edep ve mâlâyânîyi terk etmek verânın, güler yüzlülük de kanâatin zîneti, süsüdür."

"İnsanın şerefi ve mertliği kimseyi hoşlanmadığı bir şeyle karşılamaması; ahlâkının güzelliği başkasına eziyet veren şeyi terk etmesi; cömertliği, üzerinde hakkı olan kimselere iyilik etmesi, insaflı olması; hak ortaya çıktığı zaman hakkı kabul etmesidir."

"Üç şey vardır ki, kimde bulunursa Allahü teâlâ ondan râzı olur. Çok istigfâr etmek, yumuşaklık ve sadâkat çokluğu."

"Üç şey kimde bulunursa, pişman olmaz. Bunlar acele etmemek, meşveret ve tevekküldür."

"Eğer câhiller susup, konuşmasalardı, insanlar arasında ihtilâf olmazdı."

"Kim arkadaşına kimsenin olmadığı yerde yalnız başına nasihat ederse, onu süslemiş olur. Kim de arkadaşına alenî, halk arasında nasihat ederse, onu lekelemiş olur."

"İnsanın günahlarla mânen ölmesi, gerçekten ölmesinden daha büyük bir ölümdür. Hayâtının bereketli kısa bir hayat olması bereketsiz uzun hayattan daha hayırlıdır."

"Kim Allahü teâlâya bağlanıp, tevekkül ederse, Allahü teâlâ onu her türlü kötülükten ve düşmandan korur."

"Dindarlık şeref, ilim hazine, çok konuşmamak nur, aynı zamanda zühdün ve verânın en yükseğidir."

"Dîni bid'attan daha çok yıkan ve insanı tamahkârlıktan daha çok bozan bir şey yoktur."

İmâm-ı Takî hazretlerinin rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular ki: "İstihâre eden kaybetmedi, istişâre eden pişman olmadı."

Bir kimse senin hislerine ve düşüncelerine uyup da öyle konuşur, doğru yolu sana göstermezse, o kimse sana düşmanlık ediyor demektir.

 Bir kimsenin Allah ile arasında ne olduğunu bilmeden, o kimseye körü körüne düşman olma. O iyi bir kişi ise, zaten sana kötülük etmez. Kötü ise, sadece onun kötü olduğunu bilmen sana yeter.

Bir sözü dinleyen, ona göre davranan, o söze kulluk ediyor demektir. Sözü söyleyen Allah’tan bahsediyorsa, dinleyen Allah’a kulluk eder, şeytandan bahsediliyorsa, şeytana kulluk eder.

Eğer kişiye kalben düşman isen, o kişiye hiçbir şekilde kendisinin dostu imişsin gibi görünme! 

 Halkla iyi geçinmeyi bırakan, halkla ilgisini kesen bir kimse, istemediği şeye yaklaşmış olur. 

Kendi hevâ ve hevesine uyan bir insan, düşmanına dilediği şeyi vermiş demektir.

Kötü kişi ile düşüp kalkmaktan, görüşmekten çekin! Çünkü o, sıyrılmış kılıca benzer. Görünüşü güzeldir; fakat işi çirkindir.

Yeter derecede bilgisi olmadan bir işe girişen, o işi düzene sokmaz da bir kat daha bozar.

Zaman giderken, her şeyi yıkar da öyle gider.

 

Beni takip et

Ebû Hâlid adında bir zât şöyle anlatır: Irak'tayken, Şam'da bir kişinin Peygamberlik dâvâsı ettiği için zincirlere bağlanarak hapse atıldığını duydum. Delice konuşuyor ve acâyib bir hikâye anlatıyor dediler. Merak ederek, o tutuklunun yanına gittim. Aklı yerinde idi. Başına gelenleri şöyle anlattı: Ben Şam'da hazret-i Hüseyin'in başının bulunduğu söylenilen câmide devamlı ibâdet ederdim. Bir gece ibâdet ederken, âniden mübârek yüzlü bir şahıs karşıma çıktı. Bana; "Kalk beni tâkip et." dedi. Az bir süre yürüdükten sonra kendimi Kûfe câmiinde gördüm. Bana "Bu câmiyi tanıyor musun?" diye sorunca, "Evet, Kûfe câmisidir." dedim. Doğrudur dedikten sonra iki rekat namaz kıldık. Sonra o zât çıktı. Ben onu tâkip ettim. Kısa süre sonra kendimi Peygamber efendimizinMedîne'deki mescidinde buldum. Peygamber efendimize selâm verdikten sonra, orada da iki rekat namaz kıldık. Sonra o zât çıktı. Ben onu tâkip ettim. Kısa bir süre sonra kendimi Kâbe'nin yanında gördüm. Kâbe'yi tavaf ettikten sonra o zât yine bana; "Beni tâkip et" dedi. Bir müddet sonra o zât kayboldu. Baktım ki Şam'daki câmideyim. Bu hâle hayret ettim. Bir sene bunun tesirinden kurtulamadım. Bir sene sonra yine aynı gece, o zâtı mescidde yanımda gördüm. Bir sene önce yaptığımız gibi yaptık. Benden ayrılacağı sırada kendisine; "Sana bu kuvvet ve kudreti veren Rabbin hakkı için siz kimsiniz?" diye sorduğumda; "Ben MuhammedCevâd bin Ali Rızâ binMûsâ Kâzım bin Câfer Sâdık'ım!" dedi ve ayrıldı.Sonra ben bu durumu anlattım. Şam'ın vâlisi olan Muhammed bin Abdülmelik duymuş, beni çağırdı. Bana bu hâdiseyi sordu. Ben de başından sonuna kadar anlattım. Sen deli olmuşsun diye beni buraya, ellerimi ve ayaklarımı bağlayarak hapsetti." dedi.

Ben bu anlattığı durumu vâliye bir mektup ile bildirdim. Mektubun arkasına vâli şunu yazmıştı: "Bir gecede o şahsı, Şam'dan Kûfe'ye, Kûfe'den Medîne'ye, Medîne'den Mekke'ye ve oradanŞam'a götüren kimse, onu bizim zindandan kurtarsın." Ben bunu okuyunca çok üzüldüm. Durumu o zâta bildirmek için hapishâneye gittiğimde, vâlinin adamları ve bekçiler telâş içindeydiler. Sebebini sordum. Bana; "Zincirlerle bağlı olan deli, bu gece hapishânenin hiçbir kapısı açılmadan, hiçbir duvarı delinmeden kaçmış gitmiş. Kimin tarafından kurtarıldığı da bilinmiyor." dediler. Bunu duyunca Allahü teâlâya hamdü senâlar ettim. Ve onu oradan, Muhammed Cevâd'ın kurtardığına inandım."

1) El-A'lâm; c.6, s.271
2) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1117
3) Nûr-ül-Ebsâr; s.160
4) Vefeyât-ül-A'yân; c.4, s.175
5) Eshâb-ı Kirâm; (6. Baskı) s.362
6) Şezerât-üz-Zeheb; c.2, s.48
7) RehberAnsiklopedisi; c.12, s.290, c.13, s.211
8) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.3, s.281


Fahreddin-i  Cerrâhi (ks) anlatır;

İmâm-ı Tâki (ra) ‘nin cümle kerâmatından’dır’ki şöyledir

Abbâsi halifesi memun öldü hazreti İmâm Tâki vefât haberini alınca dedi’ki ;-Bizim ‘de bu Âlem’den göçmemize otuz ay kalsa gerek buyurdu
Hazreti İmâm dahi otuz ay geçtikten sonra  halife mutasım  tarafından
Zehirletilmek suretiyle şehid edilmiştir.(ra)

İmâm-ı Tâki (ra)’nin  cümle kerâmatından’dır’ki şöyledir

Abbâsi halifesi memun kızı ümmül fazl-ı o Hazretin nikahına verince onları medineyi münevvere’ye yolladı  hazreti İmâm kufe’ye vardılar.
Bir mescidin avlusunda istirahat ettiler bulundukları yerde hurma ağacı vardı henüz meyva vermemişti
Hazreti İmâm bir testi su istedi’ki abdest ala vardı o ağacın dibinde abdest aldı ve Cemaât’le akşam namazını kıldı ve Cemaâtle dışarı çıkınca gördüler’ki
Ağaç yemiş vermiş Cemaât ve halk teberrüken o ağacın hurmasını alıp yediler gayet şirin ve çekirdeksiz’idi (ra)
 
İmâm-ı Tâki (ra)’nin cümle kerâmatından’dır’ki şöyledir

Birgün   Hazreti İmâm’a bir Arabi geldi ve dedi’ki ya İmâm bir salih kadın var size dualar eder giymiş olduğunuz bir kaftanınızı ister’ki  kendine kefen yapan Hazreti İmâm buyurdu’ki; ey arabi o kadın’ın kefen’e ihtiyacı kalmamıştır.


Arabi o sözün ne mâna taşıdığını anlayamadı tazim ve hürmetle hazreti İmâmın huzurundan ayrıldı  medineyi münevvere’ye vardığında o kadının yedi gün evvel öldüğünü öğrendi ve hazret İmâmın sözünün mânasını bildi (ra)
           
İmâm-ı Tâki (ra)‘nin  cümle kerâmatından’dır’ki şöyledir

Ashâbından biri arkadaşları ile sefere niyetlendi hazreti İmâm’a destur almaya geldiler hazreti İmâm bu gece kalın yarın yola çıkın dedi.
destur’u alan yakın Ashâbı olduğu için sözü diledi fakat diğer arkadaşları yola çıktılar. O gece hepsinin bir vadide konakladığını sel hepsini sürükleyip helâk ettiğinin haberi geldi (ra) 
                 
İmâm-ı Tâki (ra) ‘nin  cümle kerâmatından’dır’ki şöyledir

Seleflerinden biri delail adlı kitab’ta molla cami’de şöyle anlatır Irak’ta idim işittim’ki şam’da bir kişi peygamberlik davası etmiş o kişiye zincir vurup hapis etmişler. Birkaç gün sonra merak ettim şam’a yola çıktım zindancıya bir şeyler verip kendisi ile görüştüm yanına girince anlayışlı aklı başında zeki  böyle bir kişinin Peygamberlik davasına nasıl girdiğini sordum: 
Bana dedi’ki ey kişi ben şam’da ibadetle meşgul bir kimseyim birgün mescidde İmâm-ı Hüseyn (ra) mübarek başını buraya defnettiler diye konuşuyorlardı bende o anda oturuyordum birden önümde bir kimse belirdi bana ayağa kalk dedi bende kalktım beni yanına aldı mescidden çıktık bir miktar yol gittik bir anda kendimi kufe mescidinde buldum bana burasını bilirmisin dedi bende evet kufe mescididir dedim namaza durdu bende durdum sonra mescidin bahçesine çıktı bende çıktım azıcık bir yol gittik kendimi hazreti Resul (sav)’in mescidinde buldum.
Efendimizin Ravzasına selâm verdim bana burayı bilirmisin dedi evet dedim hazreti resul’ün (sav) şehri medineyi münevvere’dir.


Sonra namaza durdu bende durdum.oradan çıktı bende çıktım az bir yol yürüdük birden kendimi mekke’yi mükerreme’de buldum yine sordu burayı bilirmisin dedi bende evet efendim mekkedir dedim .
O hazret dahi Kabe’yi muazzama’yı tavaf eyledi bende tavaf eyledim sonra kabenin dışına çıktı biraz yürüdü bende yürüdüm o sırada benden gaib oldu ne kadar aradım ise onu bulamadım.
Çaresiz düşünürken birden kendimi şam’da buldum bu hale o kadar taacüb’te kalıp şaşırdım’ki beni bir gecede şam’dan kufe’ye oradan medine’ye oradan mekke’den tekrar şam’a getirenin kim olduğunu bilemedim.
Günlerimi aynı şekilde ibadet mahallimde geçiriyordum bir sene sonra o Zât yine şam mescidine geldi yine beni yanına aldı geçen yıl nerelere gittik ise bu sefer’de aynı şekilde gittik. Aynı şeyleri yaptık yine son ayrılış menzilimiz olan mekke’yi Mükerreme’de tavaf’dan sonra ayrılık vakti geldi ve o Zât’a çok büyük  And  verdim ve dedim’ki ;
Allâh-u Teâla!nın  hâkkı için şu gördüğüm ve yaşadıklarımdan anladığıma göre sana büyük kudret verilmiş şimdi bana söyle sen kimsin

Bana dedi’ki; ben İmâm-ı Ali rıza’nın oğlu  muhammed Tâki’yim
Yine kendimi bir anda şam’da buldum sabah oldu bu hadiseyi daha fazla taşıyamadım arkadaşlarıma anlattım olay şam valisine kadar ulaştı duyuldu valinin huzuruna çıkarıldım olayı anlattım işte gördüğün gibi peygamberlik davası ederım dıye beni bu zindana koydular.
Olayın ravisi derki o gün zindandan ayrıldım ve şam valisine mektup yazdım’ki                                                                
O Zâtın  halini  arz  ettim.  Serbest  kalmasını  istedim   ve  İmâm-ı Tâki (ra)’ın
faziletini anlattım.
Şam valisi yolladığım mektub’a cevab olarak şöyle yazmış
Madem onu bir gecede şam’dan kufe’ye oradan medineye oradan mekke’ye oradan yine şam’a getirdiler faziletini anlattığın Zât o zaman gelsinde bu mahkum’u bizim hapsimizden kurtarsın

Ravi derki; şam valisinin bu cevabına çok üzüldüm bu söz bana çok ağır geldi ve mahzun oldum.sabah oldu yine şam’a yola çıktım zindan’a gittim o Zâtı ziyaret edeyim bir baktım’ki valinin adamları büyük üzüntü içinde onlara dedim’ki; burada ne oldu
Dediler’ki; burada peygamber’lik davası eden bir kişi vardı sabah geldik’ki
Yerinde yok kapısı kitli’idi ve çokca’da muhafız ve nöbetciler’de vardı vali bize sorarsa aramızda söz birliği ederiz’ki ne diyelim
Kuş’mu kaptı yer’mi yuttu.. (ra)
         
Hicretin 220. Yılında Masumu  Pâk İmâm-ı Muhammed Tâki Bağdat’ta göz hapsinde iken zehirletilerek şehit edildi. Dedesi Musa Kâzım (ra) yanına konuldu. Kabri Bağdat’ta ziyaretgah’tır. Allâhu Teâla Şefaâtine cümlemizi nâil etsin.
          

 

Üyelik Girişi
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam209
Toplam Ziyaret1337783
Hava Durumu
Saat
Takvim