HZ. İMAM ZEYN-ÜL ABİDİN(AS)’İN HAYATI
(HİCRİ:38-95)
Hz.İmâm Zeynel Âbidin, Hicret’in 38. yılında Medine-i Münevvere’de dünyaya gelmişlerdir. Künyeleri “Ebû Muhammed”, lâkapları “Zeynel Âbidin (İbâdet edenlerin bezentisi), Seyyid’üs Sâcidin (Secde edenlerin ulusu)” ve “Zü’s-Sefenât”tır. Fazla secde etmeleri dolayısıyla mübarek alınlarında, dizlerinde meydana gelen sertlik yüzünden bu lâkapla anılmışlardır. “Seccâd” yani çok secde eden sözü de lâkaplarındandır. Hz.İmâm Zeynel Âbidin’in 11 erkek, 4 kız olmak üzere, 15 evlâtları olduğu rivâyet edilmiştir. Soyları oğlu Hz.İmâm Muhammed’ül Bâkır’dan yürümüştür.
Hz.İmâm Zeynel Âbidin’in oğlu Hz.İmâm Muhammed Bâkır, babası hakkında naklettiği bir rivâyette söyle buyurmuştur:
“Babam İmâm Zeynel Âbidin hep iyilik yapmaktan zevk alırdı. Allah’a karşı şükranını ifade etmek için; bir iyilik gördüğü zaman, Kur’ân-ı Kerîm okurken «Secde» âyeti gelince, bir kötülükten kurtulunca, iki kişinin arasını bulunca, bir zorluğu atlatınca, mutlaka şükran secdesine kapanırdı. Bunun için kendisine «Seccad» adı verilmiştir.”
Hz.İmâm Zeynel Âbidin, babası Hz.İmâm Hüseyin’in Kerbelâ’da şehâdetlerinde çocuk yaşta ve hasta olduklarından dolayı, Hz.İmâm Hüseyin onun savaşa girmelerine müsâade buyurmamışlardı, çünkü nesilleri oradan devam edecekti.
Hz.İmâm Zeynel Âbidin son derece iyi yürekli, sakin yaratılışlı idi. İlim sahasında ise, erişilmez bir derecesi vardı. Hayatını iyilikler yapmak, okumak ve ibâdetle geçirmiştir.
Hz.İmâm Zeynel Âbidin, sık sık Kerbelâ hadisesini hatırlar ve kendini tutamaz uzun uzun ağlardı. Böyle kendisini harap edercesine ağlamamasını söyleyenlere şu cevâbı verirdi:
“Hz.Yakup, oniki oğlundan birini kaybedince ağlamaktan gözlerine ak düştü. Görmez oldu. Halbuki kaybolan oğlu Yusuf sağ idi. Ben ise «Ehl-i Beyt»ten bütün yakınlarımın şehit düştüklerini gördüm. Bunların acısını yüreğimden nasıl çıkarabilirim?”
Hz.İmâm Zeynel Âbidin de, ataları Emîr’ül-mü’minîn gibi, geceleri taşıyabildikleri kadar yiyecek, odun v.s. yüklenirler, kapı kapı dolaşıp yoksulların evlerine giderler, onların ihtiyaçlarını gidermeye çalışırlardı. Bu arada yüzlerine nikab vurunurlar, kendilerini tanıtmazlardı. Yoksullar kendilerine yardım edenin Hz.İmâm Zeynel Âbidin olduğunu, ancak onun Hak’ka yürümesinden sonra anlamışlardı.
Hz.İmâm Zeynel Âbidin ailesine; “Kendilerine başvuran herkese mutlak suretle yardım etmelerini” emretmişti. Halbuki kapıya gelerek sadaka isteyenler arasında, böyle bir yardıma hakikaten müstehak olanlar olduğu gibi, pek tabii olarak müstehak olmayanlar da vardı. Fakat Hz.İmâm böyle bir ayırım yapılmasına râzı olmuyordu; “Kapıya gelerek el açan herkese mutlak suretle yardım yapılmasını” istiyordu.
Birgün ailesinden biri; Hz.İmâm Zeynel Âbidin’e;
“Belki de bu gelenler arasında yardım görmeğe hiçbir şekilde hak kazanmamış kimseler de vardır. Bunlara yardım etmekle, asıl yardıma muhtaç kimselere yardım yapmamak veya daha az yardım yapabilmek zorunda kalıyoruz. Acaba her başvurana mutlaka yardım etmemiz yolundaki emrinizi geri alamaz mısınız?” dediler.
Hz.İmâm Zeynel Âbidin şu cevâbı verdi:
“Kapımıza gelerek el açan herkese mutlaka elimizde olanı vermeliyiz. Müstehak olmadığını sandığımız kişilere de bir şeyler vermek lâzım gelir. Onun sadakaya muhtaç olup olmadığını siz nereden bileceksiniz? Olabilir ki; boş çevireceğiniz bir kimse, hakikaten sadakaya muhtaçtır.”
Bir çok kimseler halledemedikleri meseleleri halledebilmek için Hz.İmâm’a gelirler, çeşitli sorular sorarlardı. Hz.İmâm Zeynel Âbidin, bunların hiçbirini tatmin olmamış bir halde geri göndermezdi. Sorularına mutlaka tatmin edici cevaplar verir, onları aydınlatırdı.
Hz.İmâm Zeynel Âbidin “Edeb”e fevkalâde riâyet ederlerdi; yemeklerini yetimlerle yoksullarla yerler, çocuklara kendi elleriyle lokma sunarlar, yoksullara bir şey vermeden, onları doyurmadan yemek yemezlerdi. Halk, kendilerine büyük bir saygı gösterirdi; düşmanları, “Ehl-i Beyt’e” muhalif olanlar bile, karşılarında saygı göstermek zorunda kalırlardı.
Kerbelâ faciasından sonra “Ehl-i Beyt” ile Şam’a götürülen Hz.İmâm Zeynel Âbidin; mescidde, hatibin Ebû Sufyan soyunu övüp Hz.Ali ve Hz.İmâm Hüseyin hakkında kötü sözler söylemesi üzerine Yezîd’e; “Benim de minberde Allah’ın rızâsını elde edecek, meclis ehline ecir vermesine sebep olacak, birkaç söz söylememe müsâade eder misin?” buyurmuşlardı.
Yezîd, müsâade etmek istememiş, fakat meclistekiler Hicaz ehlinin fesâhatini duymak istediklerini söyleyip ısrar edince, müsâade etmek zorunda kalmıştı. Bunun üzerine Hz.İmâm Zeynel Âbidin, minberi teşrif buyurup Allah’a hamd-ü senâdan, Hz.Resûlullah’a ve “Ehl-i Beyt’i”ne salat-ü selâmdan sonra şu hutbeyi beyân buyurmuşlardır:
“Ey insanlar, bize altı şey verildi ve yedi şeyle üstün edildik: İlim, hilim, cömertlik, fesâhat, yiğitlik verildi ve mü’minlerin gönüllerine sevgimiz ihsân edildi. Seçilmiş Peygamber Muhammed bizdendir; onu ilk gerçekleyen, îmanını ilk izhâr eden Ali, Cafer Tayyâr, Allah’ın ve Resûl’ünün Arslanı Hamza ve bu ümmetin, iki torunu (Resûlullah’ın iki torunu soyunu sürdüren iki hayırlı ümmet mesâbesinde olan oğulları) ve Deccal’ı öldürecek Mehdî bizdendir; bunlarla da herkesten üstün bir makam ihsân edildi bize.
Beni tanıyan tanır; tanımayana da soyumu-sopumu haber vereyim:
Ey insanlar! Benim, Mekke’yle Medine’nin oğlu. Benim, Zemzem’le Safâ’nın oğlu. Benim, abâsının eteğinde Hacer’ül-Esved’i taşıyanın oğlu. Benim, herkesten daha iyi, daha güzel bir tarzda Hac törenini edâ edenin oğlu. Benim, en hayırlı ve gerçek tavâf edip sa’yi îfâ edenin oğlu. Benim, en hayırlı ve gerçek Haccedip «Lebbeyk» diyenin oğlu. Benim, burâka binip göğe ağanın oğlu. Benim, geceleyin Mescid’ül-Harâm’dan Mescid’ül-Aksa’ya varanın oğlu. Benim, Cebrâil’le Sidret’ül-Müntehâ’ya varan zâtın oğlu. Benim, hakkında, «Yaklaştı, yakınlaştı; iki yay kadar kaldı, yâhut daha da yakın» denen zâtın oğlu. Benim, gökte meleklerle namaz kılanın oğlu. Benim, Allah’ın dilediği, kendisine vahyedilenin oğlu. Benim, Muhammed Mustafa’nın oğlu. Benim, Aliyy’ül Mürteza’nın oğlu. Benim, Allah’tan başka yoktur tapacak deyinceye kadar halkla savaşanın oğlu. Benim, Resûlullah’ın huzûrunda iki kılıçla savaşanın, düşmana iki mızrakla vuranın, iki kere göçenin, iki bey’atte de bey’at edenin, Bedir’de, Huneyn’de dövüşenin, göz ucuyla bakıncaya kadar bile Allah’a şirk koşmayanın, Mü’minlerin Sâlihi, Peygamberlerin vârisi olanın, dîne bid’at katanların köklerini kazıyanın, Müslümanların sevgilisi kesilenin, savaşların nûrunun, ibâdet edenlerin zînetinin, ağlayanlara baştacı olanın sabırlıların en sabırlısının, Âlemler Rabbinin Resûlü Yâsîn’in (Muhammed’in) soyundan olan, gecelerini ibâdetle geçirenlerin en üstünü bulunanın, Cebrâil’le güçlendirilen, Mikâil’le yardım görenin oğluyum. Müslümanların haremini koruyanların oğluyum; dinden çıkanları gerçekten sapıp zulmedenleri, bey’atten dönüp ahdını bozanları öldürenin oğlu. Benim, Fatımâ’tüz Zehrâ’nın oğlu; Benim, kadınların ulusunun oğlu….”
Bu hutbe; hem Yezîd’in yaptığını, hem Hz.Hüseyin’in kıyâmını, hem dînin esasını, hem de îmanın kudretini gerçeğin azametini göstermiş ve Yezîd’e uyanları hayrete düşürmüş, çoğunu ağlatmış, mescidde bir isyân havası estirmişti.
Hz.İmâm Zeynel Âbidin yalnız dostlarına değil, düşmanlarına da vakti gelince iyilik yapmaktan çekinmezdi. Emevi hükümdarları ve bunların Vâlileri, kendisine zaman zaman çok kötülükler yapmış oldukları halde, birinden bile şikâyet etmiş değildir.
Medine emiri Hişâm bin İsmail, dâima Hz.İmâm Zeynel Âbidin’in aleyhinde bulunduğu, rastladıkça sözleriyle Hz.İmâm’ı incittiği hâlde, emirlikten azledilince herkes ona hakaret ederken, Hz.İmâm kendilerine uyanlara; “Ona bir şey söylememelerini, incitmemelerini” emir buyurmuş ve ona rastlayınca da kendisine selâm verip gönlünü almıştı.
Emevi hükümdarları, casusları vasıtasıyla Hz.İmâm Zeynel Âbidin’i adım adım takip ettiriyorlar, yaptığı her şeyi öğreniyorlardı. Bunun sebebi korkuları idi. Hz.İmâm Zeynel Âbidin’in bir işaret verdiği anda bütün Hicâz ile Irak’ın ayaklanabileceğini biliyorlardı. Halbuki Hz.İmâm, kendisini her çeşit dünya işlerinden çoktan çekmiş bulunuyordu. O kendisini olduğu gibi ilim ve ibâdete vermişti. Yapılan aksi telkin ve teklifleri kabul etmiyordu.
Hz.İmâm Zeynel Âbidin, kendilerine söven birisine;
“Eğer ben” buyurmuşlardı; “Dediğin gibiysem Allah’ın beni yargılamasını dilerim; ama dediğin gibi değilsem, dilerim Allah seni bağışlasın.”
Hz.İmâm Cafer-i Sâdık zamanında bir gün, Hz.İmâm Zeynel Âbidin’den bahsedildi. O zaman Hz.İmâm Cafer-i Sâdık:
“Yemin ederim ki o, hayatı boyunca aslâ haram bir şey yemiş değildir” dedi; “Ömrü boyunca hak yolunda, hak için çalışıp çabalamıştır. Karşısına çıkan güçlüklerden hiçbiri kendisini yıldırmamıştır.”
Yine tanınmış Arap ülemâsından Tavus Yemâmî şu olayı anlatmıştır:
“Bir yıl hac mevsiminde Mekke’ye gitmiştim. Herkes ibâdetle meşguldü. Baktım Kâbe’nin yanında Hz.İmâm Zeynel Âbidin namaz kılıyor. Hemen ona yaklaştım ve kendisini seyre başladım. Kendisinden tamamiyle geçmiş, bütün varlığını ibâdete vermişti.
Namazdan sonra da niyâza başladı. O zaman ben, Peygamber soyundan gelen bu zatın duâ ve niyâz ederken neler söylediğini merak ederek kendisine iyice yaklaştım. Hz.İmâm’dan kulağıma şu sözler geldi; «Yâ Rabbî! Ufak bir kulun kapına geldi. Bir zavallı kul sana sığındı. Muhtaç bir kulun kapındadır. Senden lûtuf ve inâyet dileniyor.»
Bu sözler bana öylesine dokundu ki; ömrüm boyunca bu sözler, hiçbir vakit hatırımdan çıkmadı. Ne zaman bir zorlukla karşılaşsam ben de aynen bu şekilde duâ ve niyâza başladım. Ve hemen her seferinde Cenâb-ı Hak’ka, Hz.İmâm Zeynel Âbidin’in dili ile yaptığım bu duâ, nezdi ilâhi de makbul olmuş ve beni de sıkıntıdan kurtarmıştır.”
Bu sözler de; Hz.İmâm Zeynel Âbidin’in, ne mertebelere kadar yükselmiş bulunduğunu açıkça gösterir.
Hz.İmâm Zeynel Âbidin, babaları Hz.İmâm Hüseyin’in şehâdetinin, şehâmetinin bir timsali, lûtuf ve ihsânın bir mümessili olmak, Peygamber-i Ekrem’in bir yadigârı bulunmak ve aynı zamanda bilgide de eşi bulunmamak dolayısıyla herkesin saygısına mazhar olmuşlar, çevrelerini ilim ve edeb âşıklarıyla doldurmuşlardı.
Hz.İmâm Zeynel Âbidin’in ibâdette bulundukları Mescid-i Nebî, âdeta bir medrese hâlini almıştı. Hicaz’daki bilginler, kendilerine mürâcaatla bilgilerini ilerletiyorlar, hac mevsimlerinde uzak illerden gelenler de kendilerinden faydalanıyorlardı.
Hz.İmâm Zeynel Âbidin’in tedvin edilmiş eserlerinden biri “E’s-Sahifet’ül-Kâmile”dir. “Sahife-i Seccâdiyye” de denilen bu kitapta, ellidört duâ mevcuttur. Hz.İmâm Zeynel Âbidin’in bir de “Risâlet’ül-Hukuk”u vardır. Bu risâlede; İslâmi hukuk esaslarının insanî vecheleri, bütün incelikleriyle izâh edilmektedir.
Hz.İmâm Zeynel Âbidin, Hicret’in 75. yılı (Milâdi 693) Muharrem ayınının 12. günü Ümeyye oğullarından Abdülmelik oğlu Velid’in saltanatı zamanında, Hişâm bin Abdülmelik’in iğvasıyla zehirletilerek, şehâdet mertebesine ermişlerdir.
Ömürlerinin müddeti, 37 yıldır. Kabri, Medine-i Tayyibe’deki Baki mezarlığında, Hz.İmâm Hasan’ın medfun bulundukları yerdedir.
Kendilerinden sonra imâmet, oğlu Hz.İmâm Muhammed’ül Bâkır’a intikal etmiştir.
En doğrusunu Allah bilir.
Vecîzelerinin Bir Kısmı
Hayrın hepsi de, insanın kendisini koruması içindir.
Her isteyene hayırla muamelede ihsânda bulun. O buna lâyıksa yaptığın yerini bulmuştur. Değilse sen bunu yapmağa lâyıksın ya!
Îman sahibinin, îman sahibinin yüzüne sevgi ile bakması ibâdettir.
Ne Kureyş için asâlet, ne Arap için asâlet vardır. Asâlet ancak gönül alçaklığı iledir. Kerem de ancak Allah’tan çekinmekledir.
Sana ilim ve nasîhat vereni sen de yüceltmeli, ağırlamalısın. Sözünü iyi dinlemelisin. Kendisini dinlerken ona doğru dönmeli, aklından başka şeyleri çıkarmalı, bütün anlayışını ona hasretmelisin. Kalbini ona karşı temiz tutmalı, gözünü dört açmalısın. O sana nasıl bilmediğin şeyleri öğretiyorsa, senin de ondan öğrendiklerini bilmeyenlere öğretmen, onun hakkını en iyi şekilde ödemen demektir. Onun yanında, onunla konuşurken sesini yükseltme! Ondan birisi bir şey sordu mu sen cevap vermeğe kalkışma! Mecliste kimse ile konuşma! Kimsenin aleyhinde bulunma ve biri onun aleyhinde bulunacak olursa reddet! Ayıbı varsa ört, iyiliklerini herkese duyur. Düşmanları ile düşüp kalkma, görüşme! Dostlarından biri ile düşman olma! Böyle davranacak olursan, Allah’ın melekleri de, senin ilmi kullar için değil de, Allah için tahsil ettiğine şehâdet ederler.
Şükür de, aczini itiraf da, şükürdür.
Yalandan sakının! Ne olursa olsun, şaka için bile yalan söylemeyin! Az yalan söyleyen cesaretlenir de yalanın çoğunu da söyler.
Sahife-i Seccadiye’den Bir Duâsı
Yâ Rabbî! Muhammed’e ve soyuna rahmet eyle! Îmanımı en yüce îman eyle! Niyetimi, niyetlerin en güzeline ulaştır. Amelimi, amellerin en güzeline vardır. Yâ Rabbî! Lûtfunla niyetimi tam bir hâle ilet! Mertebende olan şeylere karşı îmanımı düzelt! Bende bir kötülük, bir yanlışlık olursa bunu kudretinle ıslâh et!
Yâ Rabbî! Giriştiğim işde de bana yardım et de başarıya ulaşayım. Dileğimi yapmada sen yardım et! Beni niçin yarattınsa o işde kullan! Beni zenginleştir! Rızkımı artır! Sana kulluk ettir! Kulluğumu benlik ile bozma! İnsanlara elimden hayır gelsin, fakat hayrımı hiç etme! Bana iyi hûylar ver; fakat beni öğünmekten koru!
Yâ Rabbî! İçimde bir gönül alçaklığı ver ve sonra insanlar arasında derecemi yükselt!
Yâ Rabbî! Benliğimde bir gönül alçaklığı meydana getir de sonra görünüşte bir üstünlük ver! Hem bu gönül alçaklığım, yüksekliğim, üstünlüğüm kadar olsun!
Yâ Rabbî! Bana asla değiştirmeyeceğim tertemiz bir hidâyet ver! Beni, ayağımın kaymayacağı bir doğru yola götür. Dosdoğru bir niyet ver bana! Ömrümü itâatine sarfet! Eğer ömrüm şeytana oyuncak olacaksa, azâbın gelmeden, gazabın beni bulmadan beni al!
Yâ Rabbî! Bende ayıplanacak hûy bırakma! Varsa ıslâh et! Güzelleştir! Bir iyiliğim varsa, bunu tamamla, olgunlaştır.
Yâ Rabbî! Kötülere düşmanlık etmek yerine sevgi ver! Doğru yoldan sapanlardan, nefret yerine güzellik ver! İyi kişilere karşı muhabbet ver!
Yakınlarına isyân yerine, görüp gözetme ver! Yakınlarını kötü ve aşağı görmek yerine, onlara yardım etmeyi nasîb et! Sevilenlere karşı güzel bir sevgi ver! Şüphe edenlere karşı iyi niyet ver! Zalimlerden korku acısı yerine, emniyet tatlılığı ver!
Yâ Rabbî! Bana zulûm edenlere karşı kuvvet ver! Benimle düşmanlığa kalkışanlar karşısında, kendimi korumam için bana söz kudreti ver! Bana inâd gösterenlere karşı, bana zafer ihsân et! Aleyhimde tertipler hazırlayanlara karşı, bana bir tertip ilham et! Beni kahretmek isteyenlere karşı, bana kuvvet ve kudret ver! Bana iftira edenleri, yalanlayacak bir kudret ver bana! Benden ayrılana selâmet nasîb et! Beni doğrulukla destekleyenlere itâat etmemi nasîb eyle!
Yâ Rabbî! Bana o kudreti ver ki; Beni aldatana, öğüt verebileyim! Beni terk edene, iyilik edebileyim! Bana vermeyene, ben ihsânda bulunabileyim. Beni tavaf etmeyeni, ben tavaf edeyim. Aleyhimde bulunan kişiyi, ben iyilikle anayım. Bana biri bir iyilik edince ona şükredeyim de, bana kötülük edene karşı da, kendimi koruyabileyim!
Yâ Rabbî! Muhammed’e ve onun soyuna rahmet et! Ondan önce yarattıklarından birine, ondan sonra yarattıklarından birine ettiğin, edeceğin rahmetten üstün bir rahmet eyle! Dünyada da, âhirette de, iyilik ve güzellik ver bize! Cehennem azâbından da koru bizi!
İmam Zeynel Abidin (Nesebi)
Adı:
Ali (a.s).
Lakapları:
Zeyn’ul-Abidin, Seyyid’ul-Abidin, Zeki, Emin, Zu’s-Sefinat ve Seccad
Künyesi:
Ebu Muhammed, Ebu’l-Hasan.
Baba-Ana:
Hüseyin (a.s), Şehribanu.
Doğumu:
Hicretin 38. yılı, Şaban ayının beşi veya Cemad’el-Ula’nın on beşinde Medine’de doğdu.
Zamanının Halifeleri:
Yezid’den, Emevi halifelerinin 10. halifesi olan Hişam b. Abdulmelik’e kadar 9 kişi.
İmamet Süresi:
Yaklaşık otuz beş yıl.
Şahadeti:
Hicretin 95. yılı Muharrem ayının 25’inde; bir görüşe göre ise, 12 veya 18’inde Hişam b. Abdulmelik’in hilesiyle 56 yaşında Medine’de şahadete erişti.
Mezarı:
Bakî Mezarlığı’nda.
Yaşam Dönemi
1- Yirmi iki yıl babasıyla birlikte olduğu dönem.
2- Otuz beş yıl imamet dönemi.
İmam Zeyn’el-Abidin (a.s), Emevilerin en şiddetli zulüm ve baskısı döneminde ve en zor şartlarda imamet görevini yerine getirmiş ve maarif, ahlak, siyaset, sosyolojik konuları dua kalıbında en güzel bir şekilde beyan etmiştir.
Çocukları
İmam Seccad (a.s)’ın, 11′i erkek, 4′ü ise kız olmak üzere 15 çocuğunun olduğunu söylemiştir. Onların isimleri şöyledir: “Bakır” lakabıyla meşhur olan Muhammed (a.s), Abdullah, Hasan, Hüseyin, Ömer, Hüseyin Esğer, Abdurrahman, Süleyman, Ali, Muhammed Esğer, Hadice, Fatıma, Aliyye, Ümm-ü Gülüsüm.
Çocukluk Dönemi
İmam Seccad (as) çocukluk dönemini Medine’de babasının yanında geçirdi ve Beniümeye’nin Ehlibeyt’e olan düşmanlığını 22 yaşına kadar her yönden görüyor ve yaşıyordu Muaviye’nin ölmesi ve Yezid’in hilafet makamına oturması ile bu sıkıntılar dahada arttı ve İmam Hüseyin ailesini alarak Mekke’ye ve oradanda Kufe’ye hareket etti ve bütün bu mesirde babasının yannda ve Onun yardımcısı idi.
İmam Seccad (as) Kerbala’da babası, amcası, kardeşleri olmak üzere bütün yakınlarını kaybetti ve kendisi hasta olduğu için Kerbela’da savaşamadı, savaş bittikten ve İmam Hüseyin’in şehadetinden sonra İmam Seccad’ı diğer esirlerle beraber Kufe’ye, Şam’a ve Medine’ye götürdüler, tabi bu mesirde İmam Zeyn-ul Abidin’in ve hz.Zeyneb’in Kerbela olayını halka tebliğ etmede fevkalade tesirleri olmuştur.
İmamet Dönemi
Dördüncü İmam Medine’ye döndükten sonra evinin köşesine çekilip ibadetle meşgul oldu. İslami eserler yazdı. Bu İmamın eserlerinden olan Sahife-i Seccadiye elli yedi dua içermektedir. Bu dualar en üstün ve dakik ilahi öğretileri içermiştir. Hatta Al-i Muhammed’in Zeburu adını almıştır.
İmam Seccad (a.s) bütün imameti boyunca zalim yöneticilerle karşı karşıya kaldı; Yezid, Abdullah bin Zübeyr, Mervan Hakem, Abdülmelik bin Mervan ve Velid bin Abdulmelik gibi zalim sultanlar halifelik adı altında islam ümmetine musallat olmuştu.
Sözkonusu dönemin şartlarına daha iyi vafık olabilmek için halife hakaplı bu zalim sultanların caniliklerinden bazılarını kısaca aktarmamız faydalı olacaktır.
x) Cennet gençlerinin efendisi İmam Hüseyin’in (a.s) Kerbela’da şehid edilmesinden sonra Medine halkından bir grup hicretin 62. yılında Şam’a giderek Yezid’i yakından görüp onun açıkça şarap içtiğini, köpekle oynadığını ve bütün gününü günah ve zevfk-ü sefayla geçirdiğine şahid oldular. Bu grup Medine’ye dönerek gördükleri korkunç gerçeği şehrin ahalisine anlattılar. İmam Hüseyin (a.s)’ın alçakça katledilmesinden bir haylı rahatsız olup Yezid’e öfke ve nefret besleyen Medine halkı büyük bir isyan başlattı. Yezid, bu kıyamı bastırmak için gaddarlığıyla meşhur olan Müslim bin Akabe komutasında büyük bir orduyu Medine’nin üzerine saldı.
Sözde halife olan Yezid’in katiller sürüsü Peygamber’in yadigarı olan kutsal Medine’yi tam üç gün boyunca yağmaladılar, acımasızca toplu katliamlara giriştiler, ve onbin masum insanın canına kıydılar; Medine halkının namusuna dahi tecaviz etmekten çekinmediler.
x) Hicretin 64. yılında Yezid’in ölümüyle birlikte oğlu Muaviye tahta geçip hilafetini ilan ettiyse de kısa bir süre sonra (40 gün veya bir başka rivayete göre 3 ay sonra) minbere çıkıp tahttan çekildiğini açıkladı.
x)Yezid’in ölümüyle birlikte yıllardır halifeliği elegeçirmek için fırsat kollayan Abdullah bin Zübeyr Mekke’de bir isyan başlatarak Hicaz, Yemen, Irak ve Horasan ahalisinden biat aldı. Bu sırada Muaviye bin Yezid’in tahttan feragatiyle Şam’daki iktidar da el değiştirmiş ve Mervan bin Hakem çeşitli komplolarla iktidarı ele geçirerek Abdullah bin Zübeyir’le mücadeleye başlamıştı. Mervan hile ve desiseyle Şam ve Mısır’ı ele geçirdiyse de kısa sürede ölerek tahtı oğlu Abdulmelik’e bırakmak zorunda kaldı.
x)Hicri 65. yılda tahta geçen Abdulmelik iktidardaki konumunu güçlendirdikten sonra Şam ve Mısır’da egemenliğini güçlendirip Hicri 73. yılda Abdullah bin Zübeyir’i Mekke’de bir kuşatmayla ele geçirip öldürttü.
Abdulmelik çok acımasız, cimri ve zalimdi; birgün Said bin Müseyyibe “ben” dedi, “öyle bir hale geldim ki iyilik yapmaktan hiç hoşlanmıyor ve kötülük işlemekten hiç rahatsızlık duymuyorum!” Said “Belli ki” dedi, “kalbin tamamen ölmüş senin.”
Abdullah bin Zübeyir’i öldürttükten sonra bir hutbesinde halka “beni” dedi, “dindarlığa ve takvalı olmaya davet edecek olanın kellesini uçururum, bilmiş olun!”
Abdulmelik’in islam tarihinde işlediği en büyük caniliklerden biri Haccac bin Yusuf Sakafi’yi Basra ile Kufe’ye vali tayin etmesiydi. Katil ruhlu Haccac Emevi iktidarının en kan dökücü ve en aşağılık çehrelerinin başında gelir. Kan dökmekten hoşlanan bir sadist olan Haccac vali olur olmaz halka akılalmaz işkencelerde bulunmuş, kendisine itiraz eden herkesi acımasızca öldürmüş, hatta bir çoğunun ailesine bile kıymıştır. Bu sadist ruhlu adam özellikle hz. Ali (a.s)’yı seven ve onun şiası olan müminleri takibe almış ve iktidarı boyunca yüzyirmi bin müslümanı acımasızca katletmiştir.
Abd-ul Melik İmam Seccad (a.s)’ı sıkı bir takibe almıştı; İmam’a baskıda bulunmak ve o hazreti küçük düşürmek için fırsat kolluyordu.
Şehadet
İmam Seccad 37 yıl imamet ettikten sonra Şia rivayetlerine göre Emevi halifesi Hişam’ın emriyle ve Velid b. Abd-ül Melik’in vasıtasıyla zehirlenip Hicret’in 95. yılında şehit edildi.3
İMAM SECCAD (A.S)’IN FAZİLETİ VE SİRESİ
Kur’an’la Ünsiyeti
İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) buyurmuştur ki:
“Eğer doğuyla batı arasındaki bütün insanlar ölürse (ben de yalnız kalırsam), Kur’an benimle olduktan sonra vahşet etmem.”
İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), “Malik-i yevmiddin” ayetini okuduğunda, onu o kadar tekrarlardı ki, neredeyse ruhu bedeninden ayrılırdı.”[1]
Güzel Sesle Kur’ân Okuması
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“… İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), Kur’ân’ı herkesten daha güzel bir sesle okuyordu. Kur’ân okuduğunda, ev halkının duyup faydalanmaları için sesini yükseltiyordu.”[2]
“Allah’ı Nimetlerini Sayamazsınız” Ayetini Okuduğunda Buyurduğu Söz
Ravi diyor ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), bu ayeti okuduğunda: “Allah’ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu (bir genelleme yaparak bile) sayamazsınız.”[3] şöyle buyuruyordu:
“Münezzehtir O Allah ki, nimetleri tanımaktan acizliğini itiraf etmekten başka kimseye nimetleri tanımayı mümkün kılmamıştır; nitekim O’nu idrak edemeyeceğini bilmekten ziyade, kendi künhünün idrak edilmesini kimseye müyesser etmemiştir.”[4]
Sofra Duası
Ebu Hamza-i Sumalî şöyle diyor:
İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) yemek yediğinde şöyle diyordu:
“Hamd O Allah’a ki, bize yemek verdi, bizi suya kandırdı, bize yetti, bizi teyit etti, bize sığınak verdi, bize rızk verdi, bize üstünlük bağışladı. Hamd O Allah’a ki yemek verendir, yemek verilen değil; rızk verendir, rızıklanan değil.”[5]
Secdeleri
İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“Babam İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), Allah’ın bir nimetini andığında şükrederdi; Allah’ın kitabından secdeli olan bir ayet okuduğunda secde ederdi; Allah Teala, bir kötülüğü (tehlikeyi) veya bir hileyi ondan uzaklaştırdığında secde ederdi; farz namazı kıldıktan sonra secde ederdi; iki kişinin arasını uzlaştırmaya muvaffak olduğunda secde ederdi; onun bütün secde azalarında secde izi vardı; işte bundan dolayı “Seccad” (çok secde eden) diye adlandırıldı.”[6]
Secde İzleri
İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“Babamın secdegahında (alnında) şişkinlik eseri vardı (çok secde ettiğinden dolayı nasır bağlamıştı). Her yıl iki defa onu kesiyordu; her defasında beş kat nasır vardı; bundan dolayı “Ze’s- Sefenat” (nasır sahibi) diye lakap almıştı.”[7]
Abdest Alması
Ravi diyor ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), abdest aldığında rengi sararıyordu. Ailesi; “Seni böyle sarartıp rahatsız eden nedir?” diye sorduklarında şöyle buyuruyordu: “Kimin huzurunda durmaya hazırlandığımı biliyor musunuz?”[8]
Namaz İçin Misk Sürmesi
Ravi diyor ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s)’ın, namaz kıldığı yerde bir şişe miski vardı; namaza başlamak istediğinde ondan biraz alıp kendisine sürüyordu.”[9]
Namaz Kılışı
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), namaz kılmak istediğinde sert elbise giyerdi, sert bir yerde namaz kılardı ve yere secde ederdi.”[10]
Gece Namazı
Allame Meclisi nakletmiştir ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), abdest almakta kimsenin ona yardım etmesini sevmezdi; kendisi abdest suyunu hazırlar ve yatmadan önce o suyun üzerini örterdi. Gece namazı için kalktığında ise önce dişlerini misvaklar, sonra abdest alarak namaza başlardı. İmam (a.s) gündüz kılmadığı nafile namazlarının kazasını kılarak şöyle buyururdu:
“Evlatlarım! Nafile namazlarını kaza etmek size farz değildir; ama hayır bir işe adet edenin, o işi sürdürmenizi seviyorum.”
İmam (a.s) gece namazını, evinde ve seferde terk etmezdi.”[11]
Gece-Gündüz Bin Rekat Namaz Kılması
İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), gece-gündüz bin rekat namaz kılıyordu; nitekim Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s) da böyle yapıyordu.”[12]
Yine İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), gece-gündüz bin rekat namaz kılardı; rüzgar bir sümbül gibi onu hareket ettirirdi. İmam (a.s)’ın beş yüz hurma ağacı vardı; her birinin kenarında iki rekat namaz kılardı. Namaza durduğunda rengi değişirdi. Namazda duruşu, büyük bir padîşahın önünde duran zelil bir kulun duruşu gibiydi. Azaları, Allah korkusundan titriyordu; namaz kıldığında, namazla vedalaşan ve artık ondan sonra hiçbir zaman namaz kılmayacak olan bir kimse gibi namaz kılardı.
Bir gün namaz kıldığında ridası (cüppesi) bir omzundan düştü, namazı bitirene kadar onu düzeltmedi. Ashabından birisi bunun sebebini sorduğunda şöyle buyurdu:
“Yazıklar olsun sana! Kimin karşısında durduğumu biliyor musun? Kulun namazı, kalbiyle Allah’a yöneldiği miktarca kabul olur ancak.”
Derken o adam; “Biz helak olduk” dedi.
İmam (a.s) buyurdular ki: “Hayır, öyle değildir. Allah-u Azze ve Celle, nafile (müstahap) namazlarıyla onu tamamlıyor…”
Allah’a and olsun ki, İmam Seccad (a.s) çok namaz kıldığından dolayı her yıl yedi kez alnındaki nasırlar dökülüyordu.”[13]
Eban bin Teğlib diyor ki:
Ben İmam Sadık (a.s)’a; “Ben, Ali bin Hüseyin (a.s)’ı, namaz için kalktığında renginin değiştiğini gördüm” dediğimde buyurdular ki:
“Allah’a and olsun ki, Ali bin Hüseyin (a.s), karşısında durduğu kimseyi (Allah’ı) hakkıyla tanıyordu.”[14]
Müstehap Namazların Kazasını Kılması
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), gecenin müstehap namazlarından biri fevt olduğunda gündüz onu kaza ederdi; günün müstehap namazlarından biri fevt olduğunda, o günün yarını veya gelecek Cuma günü veyahut sonraki ay onu kaza ederdi. Eğer fevt olmuş müstehap namazlar çoğalıp toplansaydı, yılın bütün müstehap namazlarının kamil olması için onları Şaban ayında kaza ederdi.”[15]
Vetr Namazında Üç Yüz Defa “El-âf” Demesi
Ravi diyor ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), seher vakti vetr namazında üç yüz defa; “el-âf” (Allah’ım beni af et) derdi.”[16]
Ramazan Ayı Gecelerinde Okuduğu Dua
Ebu Hamza-i Sumalî şöyle diyor:
“Abitlerin efendisi İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), Ramazan ayında, gecenin hepsini (sehere kadar) namaz kılardı; seher olduğunda ise şu duayı okurdu:
“İlahî, kendi azabınla beni edeplendirme…”[17]
Ramazan Ayındaki Amelleri
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), Ramazan ayı olduğunda, dua, tespih, istiğfar ve tekbirden başka bir şey söylemezdi; iftar ettiğinde ise şöyle derdi: “Allah’ım, yapmak istediğin takdirde, istediğin her şeyi yaparsın.”[18]
Oruç Tutması
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), Şaban ve Ramazan aylarının orucunu birleştirerek şöyle buyuruyordu: “İki ay artarda oruç tutmak, Allah’tan taraf tövbenin kabul olmasına sebep olur.”[19]
Af ve Bağışı
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), Ramazan ayı olduğunda, köle ve cariyesini dövmezdi. Köle veya cariyelerden biri suç işlediğinde (yanlış bir hareket yaptığında), kendi yanında; “falan köle veya filan cariye, filan gün böyle şöyle yaptı” diye yazar ve onu cezalandırmazdı; bu yazdıkları şeyleri öylece bir araya toplardı. Ramazan ayının son gecesi olduğunda, köle ve cariyelerini çağırarak onları kendi etrafında toplar ve yazıları çıkararak şöyle buyururdu:
“Ey filâni, sen falan gün şöyle böyle yaptın, ama ben seni cezalandırmadım; böyle yaptığını hatırlıyor musun?”
Karşı taraf da: “Evet, ey Resulullah’ın oğlu!” diyordu.
Böylece son kişiye kadar onların suçlarını söylerdi, onlar da itiraf ederlerdi. Daha sonra onların arasında ayağa kalkarak şöyle buyururdu:
“Yüksek sesle deyiniz ki: “Ey Ali bin Hüseyin, şüphesiz Rabbin yaptıkların bütün amelleri, bizim amellerimizi (çirkin hareketlerimizi) sayıp yazdığın gibi sayıp yazmıştır; Allah’ın yanında, küçük ve büyük hiçbir şey bırakmayan, her şeyi sayıp yazan ve hakla aleyhine konuşan bir kitap vardır; yaptığın her şeyi Rabbinin katında hazır bulacaksın; nitekim biz de yaptığımız her şeyi senin yanında hazır bulduk. O halde bizi affet, günahımızdan geç; nitekim, kendin Rabbinden affedilmeyi ümit ediyorsun; Rabbinin seni affetmesini sevdiğin gibi, o halde kendin Allah’ı affeden olarak bulman için bizi affet ve günahlarımızdan geç…”[20]
İftar Etmesi ve İftar Vermesi
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) oruç tuttuğu gün, bir koyunun alınıp kesilmesini, doğranmasını ve pişirilmesini emrediyordu. Akşam olduğunda, oruç olduğu halde yemeğin kokusunu almak için eğilip kazanlara bakar ve şöyle buyururdu: “Kapları getirin, falan ve filan aile için yemek doldurun.” Son kazana kadar böyle yapardı. Daha sonra kendisi için hurmayla ekmek getirirlerdi ve bu O’nun akşam yemeği olurdu.”[21]
Yolculuğu
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), ancak kendisini tanımayan toplulukla yolculuk yapardı ve kafilenin ihtiyaç duydukları şeylerde onların hizmetçileri olmasını da şart koşardı.”[22]
Tevazusu
Kendisine; “Neden yolculuk yaptığında tanınmaman için kendini topluluktan saklıyorsun?” dediklerinde şöyle buyuruyordu:
“Mislini bağışlamadığım (yapmadığım) bir şeyi, Resulullah’a nispetle (bağlılıkla) almak istemiyorum.”[23]
Sadakaları
Ebu Abdullah Damğanî şöyle diyor:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), şeker ve badem sadaka veriyordu. Bu işin sebebini sorduklarında ise şu ayeti okuyorlardı:
“Sevdiğiniz şeyden infak edinceye dek asla iyiliğe erişemezsiniz.”[24]
Sadakayı Öpmesi
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), sadakayı dilenciye vermeden önce onu öpüyordu. “Böyle yapmanızın hikmeti nedir?” diye sorduklarında ise şöyle buyuruyordu:
“Ben dilencinin elini değil Rabbimin elini öpüyorum; zira sadaka dilencinin eline bırakılmadan Rabbimin eline bırakılıyor…”[25]
İhlası
Ravi diyor ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) karanlık bir gecede içerisinde dinar ve dirhem olan torbasını alıp evden dışarı çıkarak fakirlerin kapılarına gidiyordu; kapıları çalarak (tanınmayacak bir şekilde) o paradan onlara veriyordu.
İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) vefat ettiğinde, artık karanlık gecelerde kapı çalıp da para vereni kaybettiklerinde, o işi yapanın İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) olduğunu anladılar.”[26]
Yoksullara Yardımda Bulunması
İmam Bakır (a.s) buyuruyor ki:
“İmam Seccad (a.s) gecenin zil karanlığında evden çıkıyordu, içerisinde dirhem ve dinar demetleri olan dağarcığı sırtına atarak onları (fakirlere) götürüyordu. Bazen de sırtına ekmek veya odun alarak yoksulların kapılarına gidip o kapıları çalıyordu, evden çıkana o getirdiği şeylerden veriyordu. Fakire bir şey verdiğinde ise tanınmaması için yüzünü kapatıyordu.
Fakir ve yoksullar, İmam (a.s) vefat ettiğinde, o bağışları bir daha göremeyince, kendilerine bağışta bulunan şahısın İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) olduğunu anlamış oldular. İmam (a.s)’a gusül vermek için onu gasil haneye bıraktıklarında onun sırtında, devenin dizindeki izi andıran bir iz gördüler. Bu iz, sırtında yoksulların evlerine taşıdığı dağarcıkların bıraktıkları izdi…
And olsun ki, (babam İmam Seccad –a.s-) Medine halkının fakirlerinden yüz fakir ailenin geçimini sağlıyordu. Sofrasının başına, çaresiz yetim, â’ma, kötürüm ve yoksulların hazır olmasını severdi. Kendi eliyle onlara yemek yedirirdi. Onlardan âile sahibi olanların âilelerine yemek götürüyordu.”[27]
Ahmed bin Hanbel, Muammer’den, o da Şeybe bin Nuame’den şöyle rivayet ediyor:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), Medine’de yüz ailenin geçimini sağlıyordu.”[28]
Fakirlere Karşı Davranışı
Bir fakir İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’ın yanına geldiğinde İmam (a.s) şöyle buyuruyordu:
“Azığımı ahirete taşıyan kimseye merhaba.”[29]
Âileye Hizmeti
İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) buyurmuştur ki:
“Pazara gidip de yanımdaki parayla, âilem için arzuladıkları bir (kilo) eti almam, benim için bir köle azat etmekten daha sevimlidir.”[30]
Doğan Bebeğe Karşı Tavrı
Ravi diyor ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), yeni doğan bir çocukla müjdelendiğinde, onun oğlan veya kız olduğunu sormaksızın; “Azası düzgün ve salim midir?” diye sorardı. Düzgün ve salim olduğunda şöyle buyuruyordu: “Hamd Allah’a ki, benden çirkin ve nakıs bir mahluk yaratmadı.”[31]
İşleri Temenni İle Yapması
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) şöyle buyuruyordu:
“Ben iş az olsa dahi, ona devam etmeyi (tatil etmeksizin onu teenni ile yapmayı) severim.”[32]
Talebeye Karşı Tavrı
Ravi diyor ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s)’ın yanına bir talebe geldiğinde şöyle buyururdu:
“Resulullah (s.a.a)’in vasisine merhaba.”
Daha sonra buyuruyordu ki:
“İlim talep eden bir kimse, evinden çıktığında ayağını yerin üzerindeki yaş veya kuru olan herhangi bir şeyin üzerine bastığında, yer yedi katıyla birlikte onu takdis eder (ona Allah’tan sevap ve mükafat talep eder).”[33]
Kamil İman
İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“Babam İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) buyuruyordu ki: “Kim dört haslete sahip olursa, imanı kamil olur, günahları temizlenir ve Rabbini kendisinden razı olduğu halde mülakat eder:
1- Kim Allah rızası için halkın hakkını eda ederse.
2- Kim halka karşı doğru konuşursa.
3- Kim çirkin bir iş yapmaktan, Allah ve insanlardan utanırsa.
4- Kimin ailesine karşı ahlakı güzel olursa.”[34]
Edebi
İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“Babam İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) buyurdular ki:
“Ben çok şiddetli bir şekilde hastalandım. Babam bana; “Gönlün ne istiyor?” diye sordu. Ben de cevaben; “Gönlüm, Rabbimin bana tedbir ettiği şey hususunda, bir öneride bulunmayan kimselerden olmamı istiyor” dedim.
Babam buyurdular ki: “Aferin! İbrahim Halil’e benzedin. Zira Cebrail (onu ateşe attıklarında) ona; “Bir hacetin var mı?” sorduklarında o cevaben; ‘Ben Rabbime bir şey önermem, Allah bana yeter, O en iyi vekildir.’ dedi.”[35]
Edepsize Karşı Tavrı
Abdullah bin Miskan diyor ki:
İmam Bakır (a.s)’dan şöyle buyurduğunu duydum:
“Babam (İmam Zeyn’ul- Abidin -a.s- )’ın gözü, oğluyla birlikte olan bir adama ilişti; o adamın oğlu, babasının koluna dayanmıştı. Babam dünyadan ayrılana dek, o çocuğa kızdığından (onun edepsizliğinden) dolayı onunla konuşmadı.”[36]
Annesine Karşı Tavrı
İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s)’a; “Siz, insanların en iyilerisiniz; ama annenizle, o istediği halde bir kapta yemek yemiyorsunuz.” dediklerine buyurdular ki:
“Elimin, daha önce annemin gözü iliştiği bir şeye taraf uzatılmasını ve bundan dolayı da ona karşı âkk (asi) olmamı sevmiyorum.”
İmam (a.s) bundan sonra, bir tabakla çanağın üzerini örterek elini tabağın altına sokup ondan yemek alarak öylece yiyordu.”[37]
Bulunan Mal Hakkındaki Tavsiyesi
İmam Sadık (a.s), bulunan mallar hakkında konuştuğunda buyurdular ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) âilesine; “Bulunan mala dokunmayın” diye emrediyordu.”[38]
Yürümesi
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), başının üzerinde bir kuş varmışçasına yürüyordu[39] ve sağı solunu geçmiyordu.”[40]
Taahhüt ve Sorumluluk Hissi
Ravi diyor ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), yolun ortasında bir taş veya kesek gördüğünde, bineğinden inerek mübarek eliyle onu yoldan kaldırıp bir kenara atardı.”[41]
Çok Ağlayanlardan Olması
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Çok ağlayanlar beş kişidir: Adem, Yakub, Yusuf, Resulullah’ın kızı Fatıma ve İmam Zeyn’ul- Abidin (aleyhim’us-selam).
İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) yirmi (başka bir rivayete göre kırk) sene ağladı; her zaman önüne yemek bırakıldığında, (Aşura olayını ve Ehl-i Beyt’e yapılan zulümleri hatırladığından dolayı) ağlardı…”[42]
Babasına Ağlaması
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul– Abidin (a.s), gündüzleri oruç tuttuğu, geceleri ise ibadetle geçirdiği halde kırk yıl boyunca babasına ağladı. İftar zamanı olduğunda, kölesi yemek ve su getirip önüne bırakarak; “Ey mevlam! Yemeğini ye.” dediğinde, İmam (a.s) şöyle buyuruyordu:
“Resulullah’ın oğlu (Hüseyin -a.s-), aç olduğu halde öldürüldü; Resulullah’ın oğlu susuz olarak öldürüldü.”
Bu sözleri o kadar tekrarlayıp ağlardı ki, yemeği gözünün yaşıyla ıslanır ve içeceği su gözünün yaşıyla karışırdı. Allah’ın rahmetine kavuşana dek durumu sürekli böyleydi.”[43]
İmam Bakır (a.s) da buyurmuştur ki:
“And olsun ki (babam İmam Seccad -a.s-) yirmi yıl boyunca babası İmam Hüseyin (a.s)’a ağladı. Önüne yemek bırakıldığında mutlaka ağlıyordu. Öyle ki hizmetçilerinden biri İmam (a.s)’a; “Ey Resulullah’ın oğlu! Hüznünüzün sona ermesinin zamanı ulaşmadı mı?” dediğinde İmam (a.s) şöyle buyurdular:
“Yazıklar olsun sana! Yakub (a.s)’ın on iki oğlu vardı, Allah Teala onlardan birini gaybete çektiğinde çok ağladığından dolayı gözleri görmez oldu, hüznünden dolayı saçı ağardı, gam ve kederden dolayı beli büküldü, oysa oğlu dünyada sağ ve salimdi. Ama ben, babamın kardeşimin, amcamın ve âilemizden on yedi kişinin kenarımda katledildiklerini kendi gözlerimle gördüm, o halde nasıl hüznüm sona erebilir?!”[44]
Hayvanlara Karşı Merhameti
İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) vefat ettiğinde, mer’ada (otlaklıkta) olan devesi gelerek baş ve boynunu İmam (a.s)’ın kabrine vurarak toprağında ağnadı. Babam (a.s) o deveyle hacca gidiyordu, ona bir kırbaç dahi vurmamıştı.”[45]
Kafi kitabında da İmam Bakır (a.s)’dan şöyle buyurduğu nakledilmiştir ki:
“Ali bin Hüseyin (a.s)’ın kendisiyle hacca gittiği bir devesi vardı, o deveyle yirmi iki kez hacca gitmesine rağmen ona bir kırbaç bile vurmadı.”[46]
"...Ey Canlar ... iyi dinleyin... neylediler Muhammed Mustafa'nın emanetine...Görün neler reva gördüler.. Kevser havuzunun sahiplerine... Buna yürek dayanmaz... söylemeye diller dönmez... Bu bir acıdır ki.. kıyamete dek sürecek.. Bu bir acıdır ki.. Hüseyin dendiğinde... Gözler yaş ile dolacak... ve lanet okuyacak.. Ta hesab-ı kıyamete kadar...
...Zeynel Abidin..çadırda Hasta idi... İmam Hüseyin'in vasiyeti ile İmam Hüseyin Şehit düştükten sonra... Atı ZÜLCENAH Annesiyle İmam zeynel Abidin'i medineye götürdü...ve daha sonra.. Haber geldi diyarı Kerbela'dan...
Şah Hüseyin şehid düşmüş... üzerinde dedesi Muhammed'in zırhı ve kılıcı ... 33 mızrak ve sayısız ok yarasıyla... Ve yanında Muhammed'le Uhud'ta Bedir'de ve daha pek çok yerde olan sahabeyi ikram... ve Muhammed'in sancağı yere düşmüş .. Ve o Gün güneş tutultu.. ve o günden sonra yerler gökler kan ağladı kerbelada.. ve ibret alsın tüm cihan diye ağlayan ağaç o günden bugüne... miras kaldı...
Zeynel Abidin olaydan sonra bir rüya gördü.. Rüyasında dedesi Muhammed Musatafa
---Git yezitten baban Hüseyin'in kesik başını iste ve hemen kerbelaya yetiştir; vermezse sarayın kapısına asıl ve sarayı başına yıkacağını söyle" dedi.
Zeynel Abidin yatağından kalktı.. yezidin sarayının kapısına dayandı... yezitten babasının kesik başını istedi...
Yezit ise dalga geçerek.. hayır dedi..
Zeynel Abidin Önce Allah'ın adıyla sonra Muhammed'e selam ettikten sonra sarayın kapısına sarıldı.. "sarayı başına yıkarım" dedi..
Dev gibi kapı.. Yıkılan Hayber kalasının kapısı gibi sallanmaya, kale duvarları yarılmaya başladı...
Telaşa düşen yezit..
---Ya Zeynel Abidin sakin ol veriyoruz dedi..
Kesik başı alan Zeynel Abidin.. Diyarı Kerbelaya geldi... Ölenlerin cesetleri toplandı.... Zeynel Abidin hazır bulunan cemaatle.. dua ettikten sonra... cenazeleri defnetti...
Sonra medineye gitti. Annesi şehri Banu Hatun ile buluştu. Orada yaşamak ve ömürlerini sürdürmek istediler..
Fakat yezit bin muaviye ile mervan bin hakem bu durumdan kuşkulu idiler. Toplanabilirler.. yezidin üstüne gelebilirlerdi.. Bunun üzerine yezit mervanla konuştu... imamı tutuklamak için yumuşak bir yol gerekiyordu.. Zira kerbela'nın kanı kurumamıştı... Amr bin As akıllı bir kişi idi bu işide o yapabilirdi..
Mervan bin hakem (peygamberin can düşmanı Ebu Cehil'in oğludur) ;
-- Ey ibni As, Halifeliğin sana çok ikramı olmasını ve mevkiye sahip olmayı ister misin?
İbni As;
-- Evet isterim
Mervan bin hakem;
-- Öyle ise, Hüseyin oğlu Zeynel Abidin'i ve annesini buraya getir. dedi
Amr bin As;
-- nasıl olur? kerbela mezalimi henüz daha hafızalardan silinmemişken, Bütün dünya sizi lanetlemekteyken, bu olay halk arasında bir nifak konusudur.. Sizler bırakın Zeynel Abidin'i o eski hataları düzeltmeye çalışın..
deyince..
Yezit;
---- Evet! bizde onun için Zeynel Abidin'i istiyoruz onunla barış yapacağız ve onun isteklerini kabul edeceğiz. ona hiçbir zarar ve zeval omayacaktır..
Bunun üzerine, Amr bin As kendisine kesin bir söz verilmesini ancak bundan sonra Zeynel Abidin ve Annesini getireceğini söyledi..
Yezit şeref sözü verdi... Amr Bin As... Zeynel Abidin'e durumu anlattı.. Onlar hayır deyince...
Ya Zeynel-Abidin! Benimle gelmezsen seni zorla götürecekler.. ama benimle gelirsen hayatın garanti olacak.. İmam başkaca çare olmadığını anlayayınca yola çıktılar.. ve şama vardırlar..
Yezit ilk zamanlarda verdiği sözü tutuyor.. İmamı hoş tutuyordu.. Bir cuma vakti zeynel Abidin camide hutbeyi ben okuyayım dedi. Yezit izin verdi...
Zeybel-Abidin mimbere çıktı..
Zeynel-Abidin:
--- " Ey cemaat! Size bir söz söyliyeyim, dinleyin! İbadeti Tanrı kimin için farz kıldı?
cemaat;
---"Hz. Resulün ümmeti için farz buyurdu..
İmam;
-- Sizin peygamberiniz kim dedi?
cemaat;
-- Muhammed Mustafa'dır.. dediler
İmam;
-- O peygamberimiz dediğiniz Muhammed'in evlatlarına düşman olmak nasıl olur?
cemaat;
--- " Muhammed'in evladına ve Eshabına düşman olan müslüman değildir. Ona cennet haramdır. Onlar cehennemden çıkmazlar..
İmam;
---Peki reva mıdır ki, o peygamberin evladının başını kesip bizleri burada hapis edersiniz? yarın Tanrı'ya ne hesap vereceksiniz? diyince, camide bir figan yükseldi.
cemaat:
-- "Bu kabahati işleyen kafir olur, zalimdir dediler..
İmam , yezit benim babamı öldürdü .. Allah hiç kuşkusuz bunun hesabını soracaktır... Diyince cemaat ayaklandı.. Mervanın askerleri geldi.. İmamı mimberden indirdiler... Annesinin yanına getirdiler..
Durumu öğrenen Annesi Şehri banu hatun hüzünlendi.. Amr Bin As bu durumu görünce nedenini sordu..
Şehrebanu hatun:
Oğlumuda öldürecekler dedi...
Amr Bin As; " ya şehribanu yezit'in oğlunu öldürmesi ben hayatta olduğum müddetçe mümkün değil ama sizden bir isteğim var...
Oğlun bana yarın kıyamet günü şefaat etsin ve yazılı bir belge versin...
Gün geçtikçe İmam çevresinde toplanan ve etkisinde kalan mümin sayısı artıyordu... Bu durumdan rahatsız olan Mervan yezitin yanına gitti.. Ya yezit zeynelabidin'i ortadan kaldıramazsan.. halifeliğin tehlikeye girer. onu öldür.. Oda Amr bin As'sa söz verdiğini söyledi.. bunun üzerine düşündüler ve şeytanca bir çözüm buldular.
Mervan:
-Ya yezit, kolayı var, İmamı sandığa koyalım, yere gömelim. Sen dahi sağ girip sağ çıktığına yemin edersen yemininde hilaf olmaz dedi..
Yezit buna razı oldu. bir sandık hazırladılar. Akşam olunca imamı yanına istedi.
İmam zeynel Abidin, Annesine. Ey degerli Anam. Rüyamda gördüm. benim bir müddet sefer etmem gerek.. benim için ağlama, beni tutup bir sandığa koyup yere gömecekler. Tanrı beni kurtaracak.. kayseriye gitmem gerek. Nasip olursa yine kavuşuruz dedi..
Zeynel Abidin saraya girer girmez. Mervan tarafından yakalattırıldı. ve sandığın içine koyuldu. saray bahçesine sandığı gömdüler. sabah olunca İmam'ın kaybolduğu duyuldu. sevenler bir kez daha üzüntüye boğuldu. İmam'ın kaybolduğunu duyan Amr Bin As 'yezittin yanına gitti. "Ey yezit! Bana söz vermiştin neden imam'ı öldürdün? dedi. Yezit ben Öldürmedim sözüme sadığım dedi.
Mervan ile yezit sandığın gömülü olduğu yeri kontrol ettiler ve gittiler. Bahçivan o gece korkulu bir rüya gördü. Rüyasında gördüğü yere gitti. bir şeylerin gömülü olduğunu gördü. kazdı. sandığı buldu. açtı. ve İmamı çıkardı. Ayaklarına kapandı.
ve. - Ey İmam el Müminin! sandık işçinde neylersin? Bu mel'unlar sanada mı kast ettiler diye ağladı...
İmam bahçivanı teskin etti. ve kendisi için bir iyilikte bulunmasını istedi. bahçıvan; "başım üzerine emreyle" dedi
İmam; Şehir içindeki rum kervansayarına git. Orada Mutakil derler bir kişi var onu bul. Ona bir mektup yazacağım götür cevabını getir.
Bahçıvan yazıyı götürüp bezirgana verdi. Bezirgancı hemen imamın yanına geldi..
--- Ey sultanım! halin nedir? deyince İmam "Bunca işkence çektim." dedi Mükatil.. gece olunca. İmamı kervanın içine koydu... ve birlikte gittiler..
Bir zaman sonra malatya iline vardılar. malatya kayseriye bağlı idi. kayserinin rum sultanına şamdan, bağdattan ve dahi medineden gelen kervanların hediyeler getirmesi adettendi. ama Mutekil bunu unutmuştu.
İmam Ya Mütekil neden üzüntülüsün dedi..
Oda durumu arz eyledi..
İmam; -kayseri sultanının bir baş ağrısı vardır.. sana sorrarsa hediyen nedir diye. Deki sultanım bir usta hekim getirdim yanımda sizin baş ağrınız için.. Onu yezit duymadan alıp kaçırdım. beni sorarsa gösterirsin. derdinden kurtulunca sana çok hediyeler verecektir."
Mukatil, İmam'ın ayağına kapandı. " saddaksın ya İmam!, sultanın baş ağrısı çektiği doğrudur." dedi.
Bir süre sOnra kervan kayseriye vardı. Mukatil. Sultanın huzuruna vardı. Sultan. bana ne hediye getirdin diye söyledi.
Mukatil. durumu arz etti. usta bir hekim getirdiğini söyledi. Sultan. hekimi sorunca.
Oda. Hekimin burda olmadığını ama tacını başınıza giymenizi söyledini söyledi.. İmam'ın tacını Sultana giydirdiler. bunun üzerine.. Sultanın Baş ağrısı hemen geçti.
Sultan rahatlayınca söze başladı. Ey Mukatil. şamda o Muaviye oğlu Yezitten ne haber? kendisi müslüman ama kıyamette şefaat umacağı peygamberin evladına kasteylemiş, şehit ettirmiş" Diyince. Mukatil ağlayarak kerbela olayını anlattı. Sultan dahi ağladı. Mukatil. İmam Zeynel Abidin-i kaçırdığını. yezittin onuda ortadan kaldırmak istediğini başındaki tacında İmam'ın olduğunu söyledi. Sultan memnun oldu.. İmamı yanına istedi. İmam'ın elini öptü..
Önünde müslüman oldu. yanında bulunan birçok bey ve vezirde müslümanlığa geçti. fakat sultanın oğlu müslüman olmadı.. oradan uzaklaştı. Sultan İmam'a tahtı teklif etti ancak İmam oğlunun müslümanlığı kabul etmedini görünce retteti. Fakat o günden sonra Kayseri sultanın hazinesi altınlarla dolmaya başladı. devletine her gün yeni yerler eklenmeye başladı. Bu sırada İmam'ın kayseride olduğunu duyanlar geliyor. ve İmam kayseri etrafında her geçen gün daha çok sevilmeye ve sayılmaya başlıyordu.
Bir süre sonra..yezit ve Muaviye İmam'ın Kayseriye kaçırıldığını duydu.. ve Orada çok izzet ve ikram gördüğünü öğrendi... Bundan oldukça endişelendi.. ve Halifeliğinin elinden alınacağı endişesine düştü..
Mervan:yezite. kayseri sultanının onlara karşı duramayacağını elçi gönderip İmamı istemelerini. vermezse üzerine ordu gönderilmesini emretti. Mervan bir mektup yazdı. Amr Bin As'a verdi.
Bu durum İmam'a ayan oldu..
İmam Sultanın yanına gitti.
---Ey şah-ı rum. Yezitten elçi geliyor. beni senden isteyecekler..Sen elçinin boynunun vurulmasını cellata emret! ben de Şanı Yüce Allah'a dua edip senin için şefaatçi olayım
Sultan emir senindir. dedi.
Bir süre sonra. ibni As divana geldi. Zeynel Abidini taht üzerinde otururken gördü. İbni As edeple selam verdi. gösterilen yere oturdu. İmam'ın yanında oturan sultan. Ey kişi dileğin nedir dedi.
İbni As. Şam'dan geliyorum. Yezit bin Muaviye'den selam eder. deyince.
Sultan. -- Ben peygamber evladına kast edenlerin selamını almam.Muradın ne ise hemen beyan et! dedi.
İbni As, yezidin bir esiri yanınızdadır. onu almaya geldim. eğer onu vermezseniz.. yezit yemin etti.. üzerinize geliyor. ölüm vaktinize hazır olun..deyince sultan gazaba geldi" Bre melün size kim derler? Adın nedir?
-Adıma Amr Bin As derler. Muaviye zamanından beri vezirlik ederim..Sultan.. Bildim ki sen taht üzerindeki Şah için geldin.
İbn As: evet onun için geldim.
Bu kişi kimdir Bilir misin?
- O Resullullahın ciğer köşesi İmam Hüseyin'in oğlu Zeynel Abidin'dir. dedi..
Sultan: -- Resulullah dediğin kimdir?
- Ahır zaman peygamberi Muhammed Mustafa'dır. dedi..
Sultan..- O cümle peygamberlerden üstün müdür ?
--- Evet üstündür dedi...
Sultan:-- Ey Münafık! Öyle bir izzetli kimsenin torununu şehit edip.. Ehl-i Beyt'i ni esir ettiniz?
Amr Bin As: ben etmedim dedi.. yezit ile mervan öldürdüler..
Sultan; Sen Muaviye zamanından beri vezir değilmiydin? bu yapılanlar reva değldir..ve sende onlarla birliktesin dedi..
ve askerlerine.. Tutun şu münafığı! Hınzırın boynunu kesin! dedi..hemen cellat kalktı yürüdü.. Bunun üzerine Amr Bin As... feryad etti..
-Ya imam. Sen mürevvet kanisin. ceddin Muhammed Mustafa, deden Aliyel- Mürteza ve atan İmam Hüseyin ruhu için bana inayet eyle.." diyince..
İmam: - Ya İbn-i As, Şefaati bu dünya için mi yoksa öte dünya için mi istiyorsun?
İbni As, " bana dünya gerek.. Ahireti nasıl bulursak öyle olur. dedi.
İmam. sana öte dünya için benim koruyucum olman şarttıyla şefaat edeceğimi söylemiştim
hatırladın mı. sözünde durup görevini yapmadın.. onun için pişman olacaksın.. bunun üzerine.
İbni As: "Ben ahiretten geçtim burada beni kurtar" dedi.
İmam: Ya İbni As! Sözünde dursaydın ebedi cennette kalırdın. Şimdi sende Muaviye ve Yezitle berabersin..senin yerin cehennemdir.
İmam, sulatana döndü İbni As'ın hayatının bağışlanmasını istedi.. ve Annesi Şehrebanu hatun ile diğer kişilerin geri verilmesini isteyen eğer verilmezse büyük bir orduyla şama geleceğini belirten bir mektup yazıp.. İbn Bin As 'a verdiler..
Yezit. mektubu okuyunca büyük bir korkuya düştü. Mervanın yanına gitti. mervan'da asker hazırlayıp üzerine gidelim dedi. Yüzbin asker toplandı. ve kayseri üzerine yola düşüldü.
Bir süre sonra Yezittin ordusunun her yeri yakıp yıkarak geldiği duyuldu. İmam Bir su kenarına gitti. Elini yüzünü yıkadı.. Dua etti. Tanrı'dan yardım diledi. Bu sırada ortalık toz duman oldu.. bir at geliyordu. Bu gelen at. İmam Hüseyin'in atı ZELCENAH idi. İmam çok sevindi. Zülcenah gelip İmam 'ın önünde diz çöktü..Yüzünü İmam'ın ayağına sürdü. İnsan gibi ağladı.. İmam Zülcenah'a bindi şehre gitti.. Yezitin ordusunun geldiğini öğrendi. ve Sultan'da ordusunu harekete geçirdi Bir süre sonra iki ordu karşılaştı.
Yezit:- Ey sultan. seninle kavgam yoktur. Lakin senden Hüseyin oğlu Zeynel Abidin'i isterim.
Bunun üzerine. ZeynelAbidin. Zülcenah'ı meydana sürdü.
-Ey Yezit! Benim. Zeynel Abidin İbni Hüseyin! Ey münafık, Haramzade Yezit.. işte karşındayım. Yiğit isen. er isen. ileri gel. seninle kerbelada olan hali beyan edellim.. dedi ve yezit ordusunun içine daldı. Yezit bu durumu görünce kalbine korku düştü. Mervan'a Koymayın gelmesine izin vermeyin dedi.
Yüzbin asker imamın üstüne yürüsede İmam. Yezit üzerine doğru gidiyordu. Önündeki saffı yaran Zülcenah. Yezit'e kavuşmak üzereyken. yezit kaçtı. Bunu gören Yezitin ordusu dağıldı ve bozuldu. Bundan yararlanan Sultanın askerleri yezidin askerlerini yendi. yanındaki birçok ganimet ve eşyaya el konuldu. bir çoğu esir alındı. ve dahi öldürüldü.
Yezit arkasına dahi bakmadan Şama kadar kaçtı...
Yezit şama gelip saraya oturunca. Mervan;- Ya yezit kavagadan neden kaçtın. sen kaçınca ordu bozuldu. dedi.
Yezit: - Ey Mervan. Eğer benim gördüğümü siz görseydiniz ödünüz patlardı..
Mervan:-Ne gördün ? dedi
Yezit: -Ben zeynel Abidinle karşılastığımda. sağında Muhammed'i. solunda Ali'yi. Önünde. Hüseyin'i başsız olarak gördüm. Başının üzerinde bir beyaz kuş. Onu kanatları ile koruyordu. Onlar hep beraber bana hücum ettiler..O meydan yeşil kanatlı.. ve kırmızı kanatlılarla doldu. Korktum. Bilmem bundan sonra halim ne olur.
Yezit. Göz altında bulunan Şehrebanu Hatun'u ve göz altındakileri.. Kayseriye gönderdi.
Allah Eyvallah.
İmâm Zeynel Âbidin hep iyilik yapmaktan zevk alırdı. Allah�a karşı şükranını ifade etmek için; bir iyilik gördüğü zaman, Kur�ân-ı Kerîm okurken «Secde» âyeti gelince, bir kötülükten kurtulunca, iki kişinin arasını bulunca, bir zorluğu atlatınca, mutlaka şükran secdesine kapanırdı. Bunun için kendisine «Seccad» adı verilmiştir.�
Hz.İmâm Zeynel Âbidin, sık sık Kerbelâ hadisesini hatırlar ve kendini tutamaz uzun uzun ağlardı. Böyle kendisini harap edercesine ağlamamasını söyleyenlere şu cevâbı verirdi:
�Hz.Yakup, oniki oğlundan birini kaybedince ağlamaktan gözlerine ak düştü. Görmez oldu. Halbuki kaybolan oğlu Yusuf sağ idi. Ben ise «Ehl-i Beyt»ten bütün yakınlarımın şehit düştüklerini gördüm. Bunların acısını yüreğimden nasıl çıkarabilirim?�
Hz.İmâm Zeynel Âbidin de, ataları Emîr�ül-mü�minîn gibi, geceleri taşıyabildikleri kadar yiyecek, odun v.s. yüklenirler, kapı kapı dolaşıp yoksulların evlerine giderler, onların ihtiyaçlarını gidermeye çalışırlardı. Bu arada yüzlerine nikab vurunurlar, kendilerini tanıtmazlardı. Yoksullar kendilerine yardım edenin Hz.İmâm Zeynel Âbidin olduğunu, ancak onun Hak�ka yürümesinden sonra anlamışlardı.
�Ey insanlar, bize altı şey verildi ve yedi şeyle üstün edildik: İlim, hilim, cömertlik, fesâhat, yiğitlik verildi ve mü�minlerin gönüllerine sevgimiz ihsân edildi. Seçilmiş Peygamber Muhammed bizdendir; onu ilk gerçekleyen, îmanını ilk izhâr eden Ali, Cafer Tayyâr, Allah�ın ve Resûl�ünün Arslanı Hamza ve bu ümmetin, iki torunu (Resûlullah�ın iki torunu soyunu sürdüren iki hayırlı ümmet mesâbesinde olan oğulları) ve Deccal�ı öldürecek Mehdî bizdendir; bunlarla da herkesten üstün bir makam ihsân edildi bize.
Hz.İmâm Zeynel Âbidin yalnız dostlarına değil, düşmanlarına da vakti gelince iyilik yapmaktan çekinmezdi. Emevi hükümdarları ve bunların Vâlileri, kendisine zaman zaman çok kötülükler yapmış oldukları halde, birinden bile şikâyet etmiş değildir.
Zeynel Abidin’in şu hikmet dolu sözleri, insanlık yaşadığı müddetçe ve dünya döndükçe haklılığını ve yol göstericiliğini sürdürmeye devam edecek.
"Yol gösterici olmayan insanlar, ahmak ve faydasızdır."
"Zararlı yemeklerden sakınan insanın, sonu ateş olan günahlardan sakınmamasına hayret ederim."
"İnsanlara düşmanlık etmekten uzak dur."
"İnsanların meclisi, insanı düzeltmeye doğru götürür."
"Müminin mümin kardeşinin yüzüne sevgi ve muhabbet ile bakması, ibadettir."
İMAM-I ZEYNEL ABİDİN (RA) HZ.LERİ’NİN BAZI MENKİBELERİ
İmam-ı Zeynel Abidin (RA) Hz.leri her abdest aldığında yüzü sararır, vücudu titrerdi. Sebebini sorduklarında: “Kimin huzuruna çıkacağımı biliyor musunuz?” buyururdu.
……………………………………
Büyük İslam Âlimi İmam-ı Esmai (RA) diyor ki: “Bir gece Mekke’de Allah’ın (CC) Hz.leri’nin evini ziyaret edeyim dedim. Tavaf ederken bir genci gördüm. ‘Ey Rabb-i Rahim’im. Bütün kapılar kapanmıştır. Sadece senin rahmet kapın açıktır. Ben aciz günahkârı ancak sen bağışlarsın. Mukaddes evin hürmetine beni rahmetine mazhar kıl.’ diyordu. Yaklaştım, gözlerinden billur gibi yaşlar akıtan genç kendinden geçti, yanına sokulup baktım. Bir de ne göreyim, İmam-ı Zeynel Abidin (RA) Hz.leri değil mi? Onu şevkle kucakladım, onun içli duası beni ağlattı. Baygınlıktan ayılınca gözlerini açtı: ‘Beni halikımın zikrinden kim alıkoydu?’ diye sordu. ‘A benim aziz efendim! Sen Peygamber evladından olduğun halde bu ağlaman ve inlemen nedir?’ dedim. Başını kaldırdı: ‘Ey Esma! Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Onların beklediği sadece bir sayhadır (sur’a ilk üfürülüştür) ki, onlar çekişip dururlarken kendilerini yakalayıverir… O zaman bir vasivyet söz bile yapamazlar, ailelerine de (çarşı ve sokaklardan) dönemezler… Bir de ikinci defa Sur’a üfürülmüştür. Ne baksınlar, kabirlerden Rablerine doğru akın ediyorlar. Başka değil, sade bir tek sayha (sur’a son bir üfürülüş) olmuş. Derhal hepsi toplanmış, hesap için huzurumuza gelmişlerdir.”[1] Evet o gönüller aydınlatan Peygamber (SAV) evlatları böyleydi, başı kesilmiş mum gibi sabahlara kadar gözyaşı döküyorlardı.”
……………………………………
Bir gece teheccüt namazı kılıyordu. Şeytan ejderha şekline girip, kendisini meşgul etmek istedi fakat o hiç aldırış etmedi. Ayak parmağını ısırdı. Namazdan sonra ejderhanın şeytan olduğunu anlayınca ona vurup: “Defol ey mel’un” dedi. İbadetlerini tamamlamak için kalktığında gaybdan üç kere: “Sen Zeynel Abidin’sin. (yani ibadet edenlerin süsüsün).” dendi.
……………………………………
Birisi aleyhine konuşmuştu. Bu kendisine söylenince onun yanına gitti. Onunla biraz sohbet ettikten sonra buyurdu ki: “Hakkımda bazı şeyler söylediğini duydum. Dediklerin doğruysa Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden mağfiret dilerim. Beni affetsin, dediklerin iftira ise, Allah (CC) Hz.leri seni affetsin. Selamı Rahmeti, bereketi de üzerine olsun.”
……………………………………
İmam-ı Zühri (RA): “Ondan daha üstün fıkıh alimi görmedim” demiştir. Tasavvuf (tarikat) ilmindeki yüksek derecesi ve halleri de methedilmiştir. Her gün ve her gecede bin rekat namaz kıldığı ve buna ölünceye kadar devam ettiği nakledilmiştir.
……………………………………
İmam-ı Zeynel Abidin (RA) Hz.leri’nin bir devesi vardı. Yolda hiç kamçı vurmadan gider ve üzerindekini hiç incitmezdi. İmam-ı Zeynel Abidin (RA) Hz.leri vefat edince devesi kabri üzerine gelip göğsünü yere koyup inledi. Hiç kimse bu deveyi mezar başından kaldıramadı. Oğlu Muhammed Bakır (RA) Hz.leri orada bekleşen halka buyurdu ki: “Kalkması için fazla uğraşmayın. Bu deve burada ölecek.” Üç gün sonra deve orada öldü.[2]
……………………………………
Bir gün İmam-ı Zeynel Abidin (RA) Hz.leri’ni elleri kelepçeli, ayaklarında kayış bağlı olduğu halde Medine’den Bağdat’a götürüyorlardı. Zühri (RA) O’nu bu halde görünce çok ağladı ve dedi ki: “Keşke şimdi sizin yerinizde benim ellerim kelepçeli olsaydı.” İmam-ı Zeynel Abidin (RA) Hz.leri O’na dedi ki: “Ya Zühri! Bu bize hiç zor gelmez. İstediğim zaman el ve ayaklarımı açabilirim.” dedi ve çok hafif bir silkinme ile elindeki kelepçeyi ve ayağındaki kayışı açtı. Kısa bir zaman sonra eline kelepçeyi ayağına kayışı geçirerek buyurdu ki: “Bunlar kulların cezasıdır ve kolaydır. İstediğimiz zaman açabiliriz. Esas zor olan Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin azabıdır.”
……………………………………
Rivayet edilir ki, bir zaman İmam-ı Zeynel Abidin (RA) Hz.leri hastalanmıştı. Bir grup insan ziyaretine gelmişlerdi. Onlara buyurdu ki: “Buraya niçin geldiniz?” Onlar da: “Seni sevdiğimiz için buraya geldik.” dediler. “Bizi neden seversiniz?” deyince oradakiler de: “Siz Resulüllah (SAV) Efendimiz’in torunu olduğunuzdan, Allah ve Resulü için seviyoruz.” dediler. Buyurdu ki: “Kim Allah ve Resulü için bizi severse, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri de kıyamet günü onu arşın gölgesi altında gölgelendirecektir. O gün o gölgeden başka gölge yoktur. Bu sevgililerin mükafatını Allah-ü Teala (CC) Hz.leri cennette onlara verecektir. Lakin bizi dünyalık için kim severse Allah-ü Teala (CC) Hz.leri de onlara hesapsız rızık verecektir.”
……………………………………
Bir gün İmam-ı Zeynel Abidin (RA) Hz.leri’nin misafirleri vardı. Kölesi sofrayı getirirken sofra kölenin elinden kaydı, merdivenin altında oynayan küçük çocuğun üzerine düştü. Bu küçük oğlu vefat etti. Köle bu durum karşısında çok korkup titremeye başladı. İmam-ı Zeynel Abidin (RA) Hz.leri onun bu hali karşısında buyurdu ki: “Sen hiç korkma, seni affettim. Ve Allah (CC) Hz.leri’nin rızası için seni azad ettim.” Bundan sonra da çocuğunun teçhiz ve tekvin işlerini kendi elleriyle yaparak cenazeyi kaldırdı.
——————————————————————————–
[1] Yasin S. A.49,50,51,53
[2] İslam Ansiklopedisi 2.Cilt S. 85,86
İMAM-I ZEYNEL ABİDİN (RA) HZ.LERİ’NİN BAZI HİKMETLİ SÖZLERİ
İmam-ı Zeynel Abidin (RA) Hz.leri buyurdu ki: “Kibir sahipleri benim çok garibime gidiyor. Kendilerinin bir damladan meydana geldikleri, sonra da cife(cife çürümüş ve kokmuş leş demektir) olacaklarını bildikleri halde ve yine de kibirlenirler, bunlar neyine güvenirler? ‘Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin bütün yaratıklarını gözleri ile müşahade ettikleri halde öyle kimseler vardır ki, Allah-ü Teala Hz.leri’nin varlığı ile birliği hakkında şüpheye düşerler. Yoktan nasıl var olduklarını, nasıl var edildiklerini gözleri ile gören pek çok insan var ki, ölümden sonraki dirilmeyi inkar ederler.’[1] Bunlar gelip geçici olan dünyaya emek verip ebedi olan ahireti unuturlar, ben bunların bu hallerine çok şaşarım.”
……………………………………
Oğlu İmam-ı Muhammed Bakır (RA) Hz.leri’ne buyurdu ki: “Ey oğlum! Şu dört çeşit kimselerle arkadaşlık etme ve onlara güvenme. Fasık olan kimselerle arkadaşlık etme, zira fasık kimse seni bir lokma ekmek için terk eder. Cimri ile arkadaşlık etme, cimri senin çok muhtaç olduğun şeylerini elinden almak ister. Bir de sıla-i rahmi terkedenlerle arkadaşlık yapma. Zira onlar Kur’an-ı Kerim’de üç yerde Ayet-i Kerime ile lanetlenmişlerdir.”
……………………………………
Buyurdu ki: “Allah-ü Teala (CC) Hz.leri, günahlarına pişman olup tövbe edenleri sever.”
……………………………………
“Hakiki cömert, Allah-ü Teala (CC) Hz.lerin’e itaat eden, kulların haklarını gözeten, yaptığı iyiliği Allah (CC) Hz.leri için yapıp, karşılığında teşekkür beklemeyendir.”
……………………………………
“İnsanlar zaruret diyerek yiyecek kazanma peşinde koşarlar. Halbuki esas zaruret günahlardan kaçınmaktır. Fakat çokları bundan kaçınmayıp, yiyecek peşinde koşarlar.”
……………………………………
İmam-ı Zeynel Abidin (RA) Hz.leri ibadet edenleri şöyle sınıflandırdı: “Kimi insanlar Allah-ü Teala’dan (CC) korktukları için O’na ibadet ederler. Bazı insanlar da Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin rahmetini ve cennetini isledikleri için O’na ibadet ederler. Bu ibadet tüccar ibadetidir. İnsanların diğer bir kısmı ise Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin gazabından korkarak sadece Cenabı Hak (CC) Hz.leri ibadete lâyık olduğu ve şükrünü ifa etmek için ibadet ederler. İşte ram manada mutteki olanların ibadetidir.” buyurmuştur.
……………………………………
Sabit B. Ebi Hamza Es-Simali İmam-ı Zeynel Abidin (RA) Hz.leri’nden rivayetle şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Kıyamet günü Ehli Fazilet kalksın diye çağrılır. İnsanlar arasında hir grup kalkar. Onlara ‘hadi cennete giriniz’ denilir. Onlar cennete giderlerken meleklerle karşılaşırlar. Melekler: ‘Nereye gidiyorsunuz.’ Onlar: ‘Cennete.’ derler. Melekler: ‘Hesaptan önce mi cennete giriyorsunuz?’ diye sorarla. Onlar da: ‘Evet!’ cevabını verirler. Melekler: ‘Sizler kimlersiniz?’ diye sorduklarında: ‘Biz fazilet ehliyiz.’ Melekler: ‘Sizin faziletiniz nedir?’ diye sorarlar. Onlar da: ‘Dünyada bize hakarek edildiğinde biz tahammül ederdik. Bize zulmedildiğinde sabrederdik ve bize kötülük yapıldığında affederdik.’ derler. Bunun üzerine melekler: ‘Hadi cennete giriniz. Salih amel işleyenlerin mükafatı ne güzeldir. Hadi girin cenete.’ derler.”[2]
……………………………………
İmam-ı Zeynel Abidin (RA) Hz.leri’ne bir gün birisi gelip: “Sizi filan şahıs evine davet ediyor. Mümkünse beraber gidelim.” dedi. Sonra o kimsenin evine gittiler ve ev sahibine: “Biz hiç kimseden dünyalık yardım beklemedik, verileni de almadik. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri bizim rızkımızı göndermektedir. Siz yardımınızı fakirlere veriniz. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri bizi ve sizi affetsin.” buyurdu.
……………………………………
Vefat edecekleri gece oğlu İmam-ı Muhammed Bakır (RA) Hz.leri’nden abdest almak için su istedi. Suyu getirdiklerinde buyurdu ki: “Bu su içinde hayvan ölmüş, bununla abdest alınmaz.” Oğlu tekrar su getirdi. Abdest aldı ve “Artık ölümüm yakındır” buyurup vasiyetini bildirdi. O gece Osman b. Hayyam tarafından zehirletildiğinden şehit oldu.[3] Hicri 94 (M. 713) Yüce Allah (CC) Hz.leri şefaatlarından, ali himmet, nazar ve muhabbetlerinden ayırıp mahrum etmesin. ( AMİN)
——————————————————————————–
[1] El- Bakara S. A.28, 259, 260 ; Al-i İmran S. A. 30,36
[2] Envarül Aşıkin S.504
[3] İslam Ansiklopedisi 2.Cilt S.87
Selam Olsun, Nur üstüne nur olan 18 bin Alemin sahibine... Selam olsun İki cihan sultanı Muhammed Mustafa'ya... Selam olsun Velayetin Nuru Ali'yel Mürteza'ya... Selam olsun Hasan-nül Müçteba'ya... Selam olsun Hüseyin-i Kerbala'ya... ve selam olsun her türlü günahtan arındırılmış Ehl-i Beyt'e, Nesline... Lanet olsun Ehl-i Beyt düşmanı şeytanı lain takipçilerine.... Allah Eyvallah
Kaynaklar
[1] – Bihar, c. 46, s. 107; Belağat-u Ali bin Hüseyin -a.s- s. 221.
[2] – Vesail’uş-Şia, c. 4, s. 858.
[3] – Nahl/18.
[4] – Revzat’ul-Kafî, c. 8, s. 394; Belağat-u İmam Ali bin Hüseyin (a.s), s. 57.
[5] – Men la yahzuruh’ul-Fakih, c. 233, H. 4266.
[6] – Bihar, c. 46, s. 6, Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 167.
[7] – Bihar, c. 46, s. 6.
[8] – Bihar, c. 46, s. 74.
[9] – Bihar, c. 46, s. 58.
[10] – Bihar, c. 46, s. 108.
[11] – Bihar, c. 46, s. 98.
[12] – Bihar, c. 46, s. 61.
[13] – Hisal, c. 2, s. 517.
[14] – İlel’uş-Şerayi, s. 231; Bihar, c. 46, s. 79.
[15] – Vesail’uş-Şia, c. 3, s. 201.
[16]- Vesail’uş-Şia, c. 4, s. 910.
[17]- Bu dua Ebu Hamza-i Sumalî duasıyla meşhurdur; tercümesi Ehl-i Beyt Mesajı dergisinin 17 ve 18. Sayılarında yayınlanmıştır; okumak isteyenler oraya müracaat edebilirler. Vesail’uş-Şia, c. 5, S.174.
[18]- Kâfi, c. 4, s. 88, H. 8.
[19]- Kâfi, c. 4, s. 92, H. 3.
[20]- Bihar, c. 46, s. 103.
[21]- Bihar, c. 46, s. 71; Men Lâ Yahzuruh’ul-Fakih, c. 2, s. 9, h.1955.
[22]- Bihar, c. 46, s. 69.
[23]- Bihar, c. 46, s. 93, h.82.
[24]- (Âl- i İmran/92) Bihar, c. 46, s. 89.
[25]- Bihar, c. 46, s. 74.
[26]- Bihar, c. 46, s. 66.
[27] – Hisal, c. 2, s. 517 ve 518.
[28]- Bihar, c. 46, s. 88.
[29]- Bihar, c. 46, s. 98.
[30] – Vesail’uş-Şia, c. 15, s. 251, h.6.
[31] – Vesail’uş-Şia, c. 15, s. 143, h.1.
[32] – Vesail’uş-Şia, c. 1, s. 70.
[33] – Bihar, c. 1, s. 168, H. 16.
[34] – Emalî-yi Mufid, s. 299.
[35] – Bihar, c. 46, s. 67.
[36] – Mişkat’ul-Envar, s. 165.
[37] – Bihar, c. 46, s. 93; Belağat-u Zeyn’ul-Abidin (a.s) s. 214.
[38] – Vesail’uş-Şia, c. 17, s. 348, H. 1.
[39] – Bu söz, çok sessiz yol yürümesinden kinayedir; ses ve hareket olduğunda kuş hemen uçar gider.
[40] – Yani yürüyünce, vakar, edep ve tevazu ile yürüyordu. (Bihar, c. 46, s. 93.)
[41] – Bihar, c. 46, s. 93.
[42] – Bihar, c. 82, s. 86, H. 33.
[43] – Vesail’uş-Şia, c. 2, s. 923.
[44] – Hisal, c. 2, s. 518 ve 519.
[45] – Bihar, c. 27, s. 168, H. 16.
[46] – Kafi, c. 1, s. 476