• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/pages/Abdülkadir-Geylani-Derneği/449321835176851
  • https://twitter.com/KADRDERV
SİTE MENÜSÜ
GÖRÜNTÜLÜ MEALLİ KUR'AN-I KERİM HATMİ ŞERİFİ
NAMAZ VAKİTLERİ
Site Haritası

sır 5

İlimlere Dair
 
 
Zahirdeki ilimler, sayı olarak on iki bölüme ayrılır. Kezâ bâtın ilmi de on ikiye bölünmüştür. Bunlar; âvam ve has kullar arasında, herkesin kabiliyetine göre taksim edilmiştir.
Biz. burada ilimleri dört bölüme ayırıp anlatmaya çalışacağız.
BÎRÎNCÎSİ: Şeriatın; zahirdeki emri, yasağı ve koymuş olduğu diğer hükümler.
ÎKÎNCÎSÎ: O ahkâmın iç hükümleri ki, ona bâtın ilmi ve tarikat ilmi, ismini verdim.
ÜÇÜNCÜSÜ: Bâtının bizzat kendisi.. buna mârifet ilmi ismini veriyorum.
DÖRDÜNCÜSÜ : Bâtından daha bâtın. Buna da hakikat ilmi, adını veriyorum.
Bu saydıklanmızı tümden öğrenmek, bilmek ve onlara varan yolları bulmak lazımdır.
Peygamber S.A. efendimizin bir Hadis-i Şerifi vardır; onu da yeri gelmişken zikredelim:

 - "Şeriat bir ağaçtır. Tarikat onun dalları. marifet yaprakları, hakikat ise meyvesidir. Kur'ana gelince, gerek tevil, gerekse tefsir bakımından hepsini câmidir."
 
Mecmâ adlı eserin sahibi der ki:

 - Tefsir âvam için, tevil ise, havas kullara hastır. Çünkü havas kullar, mânevi ilimde rasihdir. Rasih burada ilim cihetinden sebatlı, kararlı, hüküm çıkarmaya yetki sahibi kimseler, mânasına gelmektedir. Onlar, tıpkı hurma ağacı gibidir. Kökü yerle sabit; dallarına gelince, semaya doğru baş salmıştır.
Burada anlatılan rüsuh; kalbin özüne, kalbe yerleşir.

Ayetteki VERASİHUNE cümlesi, İLLALLAH kelimesine atfolunmaktadır. Bu, bir kavle göre tefsir edilmiştir.

Tefsir-i Kebir sahibi, bu âyetin tefsirinde der ki:
- Eğer bu ayetteki kapı açılaydı, batın âleminin kapıları tümden açılırdı.
Sonra kulun haline gelince, o emir veya yasakları yerine getirmeye memurdur, ileride anlatacağımız dört daire içinde nefse muhalif hareketle mükelleftir. Şeriat dairesinde nefis, muhalefet için vesvese verir. Tarikat dairesinde ise, uyma emrini verir. Velayet ve nübüvvet davalarını karıştırır. Müridi, yersiz iddia peşinde koşmaya sevk eyler. Marifet dairesinde ise, daha başka şeyleri emreder. Rübubiyet davasına yeltenir. Gizli şirke düşer. Bir Ayet-i Kerimede Allah-ü Teâla şöyle buyurur:

- "Boş arzularını ilah tutanı gördün mü?."( Furkan, 43)

Hakikat dairesine gelince, orası başkadır. Oraya nefsin, şeytanın yolu uğramaz. Hatta melekler de giremez. Allah'tan gayrı herşey orada yanar. Cibril, bu hali peygamber S.A. efendimize anlatırken:

- "Bir karınca adımı ileri geçsem, yanarım." Dedi. Kul bu halinde nefis ve şeytan hasmından azad olur, ihlâsa bürünür. Allah-ü Teâla şeytanın sözünü hikaye ederek, şöyle buyurdu:

- "Îzzetine yemin olsun ki, ihlâs sahibi kulların hariç, hepsini azdıracağım." (Şad, 82)

Kul, ihlâs sahibi olmayınca hakikata eremez. Çünkü beşeri sıfatlar, ancak zatî tecelli ile sona erer. Cehaletin ortadan kalkması, Allah-ü Teâlanın zatına karşı irfan sahibi olmakla olur. Bu da tahsille elde edilmez. Allah-ü Teâla vasıtasız öğretir. Tıpkı Hızır nebiye olduğu gibi.. Kendi katından ilim verir; o da verdiği o duygu ile arif olur ve ihsânla da ibadet eder.
Bu âleme eren, kudsî ruhları müşahede eder. Peygamberi - Muhammed'i - S.A. görür. Onunla, olup-bitenleri baştan sona konuşur. Diğer peygamberler de ona sonsuz vuslatla müjde verirler. Allah-ü Teâla onları anlatırken şöyle buyurdu:

- "Onların arkadaşlığı ne iyi oldu." (Nisa.)

Bu ilmi benliğinde bulamayan kimse, milyon ciltlik kitap okusa; yine de âlim olamaz. Zahirdeki ilimlerle elde edilen mükâfat, ancak cennete götürebilir. Orada ancak ilahi sıfatların nuru tecelli eder.
Alim, zahiri bilgi ile kudsî hareme giremez; yakınlık âlemine de eremez. Çünkü, o bir uçuş âlemindedir. Uçmak için iki kanada ihtiyaç vardır. Kul odur ki, zâhir ve bâtın bilgisi ile çalışır ve anlattığımız âleme kavuşur. Allah-ü Teala, kudsî bir hadiste şöyle buyuruyor:

- "Kulum, haremime dahil olmak dilersen; mülke, melekûta, ceberûta bakma."

Çünkü; mülk âlimin şeytanı, meleküt ârifin şeytanı, ceberut ise, gerçeğe vakıf olanın şeytanıdır. Her kim onların biriyle razı olsa, dergâhtan tard olunmuştur; Allah'ın katında böyledir. Demek istiyorum ki; Zat-ı İlahî'ye yakınlık hakkını kaybetmiştir. Dereceleri durur. Halbûki, onlar, yakınlık istiyordu; o âleme bu halleri ile eremezler. Çünkü esas arzu edilecek şeyi istemediler. Onların tek kanadı vardır.

Hak yakınlığına erenler için öyle nimetler vardır ki, onlan hiçbir göz görmedi, kulak işitmedi, beşer kalbi adlarını duymadı. Ki o, yakınlık cennetidir. Orada hûri, köşk olmaz..
Însana layık olan odur ki kadrini bile. Hakkı olmayan şeyi nefsi için iddia etmeye.
 
Hz. Ali der ki:
         - "Kadrini bilen, haddini aşmayan, diline sahip olan, ömrünü boşa sarfetmeyen kimseye Allah rahmet eylesin."

İlim sahibine gereken, mânalar çocuğu - TIFL-I MAANİ - adı verilen, insanlığın hakikatini anlaya... TEVHÎD esmâsına devamla, onu terbiye ede... Cismanî âlemden geçip, ruhanî âleme ere... Orası sır âlemidir. Allah-ü Teâlanın zatından gayrı orada yoktur. Orada bir başka diyar da yoktur. Orası sonsuz, bir sahradır. Manalar çocuğu - TIFL-I MAANÎ - orada uçar. Acaip ve garip şeyler görür. Ama, onlardan haber vermek mümkün olmaz. Orası kendi varlıklarından fenâ bulan, tevhid ehlinin makâmıdır. Vahdet gözü ile bu böyledir. Allah-ü Teâlanın cemâlini görmekle, kendine has fani vücudu kalmaz. Güneşten gözü kamaşan da kendini göremez. Allah-ü Teâlanın cemal tecellisi önünde, nefsin nesi kalabilir ki?.. hiç... Îsa Peygamber a.s. der ki:

- "İnsanın, melekût âlemine geçmesi için, iki defa doğması lazım; ki kuşlar da iki defa doğar."

Bu kelâmdan murad; ruhanî olan, mâna âleminin doğmasıdır. O, insanın gerçek kabiliyetinden gelir. O da insanın sırrıdır. Onun varlığı ve ilgileri şeriat ve hakikat ilminin birleşmesinden doğar. Çünkü yavru, iki suyun bir araya gelmesinden hâsıl olur. Allah-ü Teâla bunu anlatmak için şu âyetini inzâl eyledi:

         - "Biz insanı karışık sudan halk ettik; onu tecrübe ederiz." (Însan, 2)

Bu mâna hâsıl olduktan sonra, halk denizinden geçip, emir derinliğine inmek kolay olur. Âlemlerin tümü, ruh âlemine göre; bir katredir. İşte bunlar anlaşıldıktan sonradır ki; ruhanî ve ledünnî ilimlerin feyzi ve nuru, harfsiz, sessiz kâinata dağılır.

Üyelik Girişi
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam276
Toplam Ziyaret1337850
Hava Durumu
Saat
Takvim