• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/pages/Abdülkadir-Geylani-Derneği/449321835176851
  • https://twitter.com/KADRDERV
SİTE MENÜSÜ
GÖRÜNTÜLÜ MEALLİ KUR'AN-I KERİM HATMİ ŞERİFİ
NAMAZ VAKİTLERİ
Site Haritası

sır 4

 Ruhların Cesettekî Yerleri
 
 
Cismanî ruhun cesetteki yeri, sinedir. Zahiri duygularla beraberdir. Onun metaı şeriattır. Yaptığı iş, Allah'ın emri olan farzlardır. Allah-ü Teâla o emirleri ile, zahirdeki ahkamı düzenlemiştir.
O ruh farzları eda ederken şirk ehli olmaz. Çünkü Allah-ü Teâla onun için şöyle buyurdu:

- «O yaptığı ibadette Rabbına şirk koşmasın.» (Kehf. 110)

Allah birdir; bir'i sever. Yani; ibadetin, yalnız kendine has olmasını ister. Dahası var; Ameller gösterişsiz olmalı, duysunlar diye, yapılmamalı. Sonra, yapılan ibadetin, dünyada iken kârı gözetilmemelidir. Yapılan ibadetten hasıl olacak velâyet hali, keşif ve müşahede hali mülk âlemine aittir. Bu haller yer zemininden semâ yüksekliğine kadar böyledir. Sonra, bazı bu âleme has KEVNİ keramet tabir edilen, ruhbanlara ait işler vardır; onlar da, suda yürümek hava boşluğunda uçmak, az zamanda çok yer kat etmek.. Uzaktan söyleneni duymak ve iç âlemde gizli şeyleri haber vermek gibi şeylerdir...

Ahiret âleminde ise, bazı iyilikler bulabilir. Onlar da cennet, huri, köşkler, gılman, içkiler ve cennetin diğer nimetleri.. Bunlar, birinci cennet olan meva cennetindedir. Revâni ruhun yeri kalbdir. Metaı, manevî yolculuğa dair olan ilimdir. Bu ruhun meşgâlesi Hakkın zatına ait isimlerin ilk dördü iledir. Diğer on iki isimde olduğu gibi, bu dört isimde de ses, harf, konuşma olmaz. Allah-ü Teâla bu hale işaret için şöyle buyurdu:

- «İster Allah deyiniz, isterse Rahman; hangisini çağırırsanız, çağırınız; güzel isimlerin hepsi onundur.» (İsra, 110)

Yine buyurdu:

-«Güzel isimler onundur; onlarla çağırınız.» (A'raf, 180)

Bu âyetlerdeki işaret şudur ki, uğraşılması gereken esaslı iş, ilahî isimlerdir. O da iç âlemine dair olan bilgidir. Bu bilgiden hâsıl olan mârifete gelince: TEVHÎD esmasının sonucu olduğunu söyleriz. Îlahî esmaya dair Peygamber S.A. efendimizin şu Hadis-i Şerifi vardır:

- "Allah-ü Teâla'nın doksan dokuz ismi vardır; herkim onları ezbere sayarsa, cennete girer.»

Anlatmak istediğimiz mevzuu açıklayan Peygamber S.A. efendimizin bir Hadis-i Şerifi de şöyledir:

- «Ders, bir harftir, tekrarı bindir.»

Yani, zata has isim bir tane; ama, onun huyuna bürünen sayısız... On iki ilahı isim, LA İLAHE İLLALLAH cümlesinin esasına dayanır. Çünkü bu cümlenin Harfleri on ikidir.

Allah-ü Teâla, kalb işlerindeki her harfe bir isim verdi. Ayrıca her âlemin üç ismi vardır. Allah-ü Teâla, sevenlerin kalbini öylece, sevgide sabit kıldı...

Bu durumu, Allah-ü Teâla şöyle haber verdi:

- «Allah iman eden kimselerin kalbini dünyada ve ahirette sabit söz üzerine tesbit etti.» (İbrahim 27)

Ve onlara, ünsiyet zevkini ihsan eyledi.
TEVHÎD ağacını onların kalbine yerleştirdi. Aslı, yerin yedinci zemininde sabit olup, belki daha aşağıda; dallarına gelince, semâ yüksekliğinden taa arşa kadar veya daha yukarı uzar.
Allah-ü Teâla diğer Ayet-i Kerimede şöyle buyurur:

- «O bir pak ağaca benzer, kökü yerde, dalı semâya uzar.» (İbrahim, 24)
Revâni ruhun yeri, kalb hayatıdır. Melekût âlemini müşahede eder. Müşahede ettiği şeylerin bir kısmı, cennetler ve onun ehli, nurları, ve içinde bulunan meleklerdir.
Sonra konuşması iç âleme dair olur. İlahî isimlerin bâtın manasını düşünür; sessiz ve harfsiz konuşur. Bu ruhun, ahiretteki yeri ise, NAÎM cennetidir.
Sultani ruha gelince, Onun da olduğu ve tasarruf ettiği bölge FÜAD'dır. Bunun metaı ise, marifettir. Îşine gelince, kalb dili ile vasıta kılınıp yalvarılan ilahî ilimlerin hepsidir.
Peygamber, S.A. efendimiz ilmi anlatırken şöyle buyurur:

- «Îlim iki çeşittir. Biri, dildeki ilim; bu Allah'ın kullarına karşı bir tutanağıdır. Öbürü de kalblerdeki ilimdir. Faydalı olan da budur.»

Esas yararlı bilgi bu ilmin çerçevesi içindedir. Peygamber, S.A. efendimiz diğer bir Hadis-i Şerifinde ise şöyle buyurur:

- «Kur'an'ın bir dış, bir de iç mânası vardır.»

Yine buyurur:
- «Allah-ü Teâla Kur'an'ı on batında inzâl eyledi... Her bâtın mânanın bir sonrası daha faydalı ve daha kârlıdır. Çünkü gerçeğe daha yakındır...»

Bahsettiğimiz, on iki ilahi isim, bir nevi Musa a.s. nebinin, taşa vurup açtığı on iki çeşmeye benzer. Bu durumu, Allah-ü Teâla bize şöyle haber verdi:

- «Musa, kavmi için bizden su talebinde bulundu. Ona: - Taşa sopanla vur. Dedik, o zaman on iki göze fışkırdı. Her cemaat, içeceği yeri bildi.» (Bakara, 60)

Zahirdeki ilim, geçici yağmur suyuna benzer. Bâtınî ilme gelince, temeli olan bir hazinedir; ki bu, zahir ilimden daha yararlıdır.

Allah-ü Teâla, bir misal olarak şöyle buyurur:

- «Ölü yer, onlara kudretimizi bildiren bir delil olmalıdır. Oraya can verdik, habbe çıkardık; ondan yemektedirler.» (Yasin, 33)

Allah-ü Teâla bu afakta habbe yarattı. Bu habbe, hayvâni nefsin kuvvetidir. Bir de enfüsî âleme habbe halk etti. O da, ruhânî ruhların kuvvetidir; gıdasıdır.

Peygamber S.A. efendimiz bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurur:

- «Her kim kırk gününü ihlâs ile sabahlarsa, hikmet kaynakları kalbinden diline akar.»

Bu sultanî ruhun kârına gelince, CEMÂL sıfatının tecellisini seyre dalıp hayrân olmaktır. Bunu Allah-ü Teâla şöyle haber verdi:

- «FÜAD gördüğünü yalanlamadı.» (Necm 11)

Bir Hadis-i Şerifte ise, bu durum daha başka anlatılır:

- «Mümin, Mümin'in aynasıdır.»

Birinci müminden imanlı kulun kalbi, ikinci, müminden ise, Allah-ü Teâla murad ediliyor. Allah-ü Teâla bir sıfatının Mümin olduğunu bize şu ayetiyle bildirdi:

- «O Mümin ve Müheymindir.» (Haşr, 23)

Bu sultanî ruhun meskeni öbür âlemde, üçüncü cennet sayılan FÎRDEVS cennetidir. Kudsî ruhun tasarruf ve durak yerine gelince, o da SIR'dır. Bu ruhun hali, şu kudsî hadisle anlatılır:

- «Însan benim sırrım; ben de insanın sırrıyım.»

Bu ruhun metaı hakikat ilmidir; bu ilim aynı zamanda TEVHÎD ilmidir. Yaptığı işlere gelince, TEVHÎD isimlerine devamdır. Buradaki devam, sır lisanı ile olur. Öbürlerinde olduğu gibi, burada da zahiri nutuk yoktur:

- «Sözü bağırarak demekte isen; o gizliyi bildiği gibi, en hâfiyi de bilir.» (Taha, 7)

Kudsî ruhun haline Allah-ü Teâla'dan başkası vakıf olamaz. Bu ruhun kârı, mâna yavrusunun zuhurudur. Müşahede ettiği ve gördüğü, Allah-ü Teâla'nın vechidir. Hem celal; hem de cemal sıfatlarına bakar. Bakışı sır gözü iledir. O günde yüzler parlak olarak Rablanna bakarlar. Orada benzeme ve benzetilme yoktur. O işitir ve görür. Însan, gâyesini bulunca, akıl inhisarı altına girer. Kalbler hayrete dalar. Diller tutulur; bu hallerden haber vermeye gücü yetmez. Çünkü Allah-ü Teâla görünen misallerden münezzehtir.

Anlattığımız bu haberler ilim sahiplerine ulaşınca, onlara gerekir ki, ilim makamlarını anlamaya çalışalar. Bütün rağbetlerini, oraya yönelteler, gerçek yüzünü anlamaya bakalar. Teveccühlerini daha ötelere aşıralar... Daha yükseklere varalar. Daha ilerisi ledünnî ilme ereler. Anlattığımız halleri inkâra sapmadan, zatî olan ehâdiyet makamını bulmaya, irfan sahibi olmaya bakalar.

Üyelik Girişi
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam278
Toplam Ziyaret1337852
Hava Durumu
Saat
Takvim